Zahid bizi tan eyleme
Hak ismin okur dilimiz
Sakın efsane söyleme
Hazret'e varır yolumuz
Sayılmayız parmağ ile
Tükenmeyiz kırmağ ile
Taşramızdan sormağ ile
Kimse bilmez ahvalimiz
Erenler yolun güderiz
Çekilip hakk'a gideriz
Gaza-yı ekber ederiz
İmam ali'dir ulumuz
Erenlerin çoktur yolu
Cümlesine dedik beli
Gören bizi sanır deli
Usludan yeğdir delimiz
Tevhid eden deli olmaz
Allah deyen mahrum kalmaz
Her seher açılır solmaz
Bahara erer gülümüz
Muhyi sana olan himmet
Aşık isen cana minnet
Elif allah mim muhammed
Kisvemizdir dalımız
Bezcizade Muhyiddin
TA'N ETMEK: Arapça, ta'n dürtmek demektir. Kınamak ve aleyhde bulunmayı da ifade eder. Ta'n eden bizden, ettiren ise bizden değil: Bu, taş atan bizden, attıran bizden değil anlamında da kullanılır. Bu söz, tasavvuf yoluna giren kişinin, bağlı bulunduğu yola tenkit getirecek davranışlarda bulunmaktan sakınması, ölçülü olması ve dikkatli konuşması gerektiğini bildirir. Bu konuda Kur'an'da da şu mealde bir uyarı vardır: "Onların Allah'tan gayrî taptık (ilah) larına sövmeyin, sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler..." (En'âm/108).
Bkz. orj. link
Halk arasında sıklıkla kullanılan deyiş ve deyimlerin anlam çevreni zamanla silinip kaybolur. Çünkü deyiş ve deyimlere can veren, ruh ilka eden zemin ortadan kalkar. Bu durumda toplum ya anlamı bozulmuş ya da yeni ve farklı anlamlar kazanmış ifade kalıplarıyla yoluna devam eder.
Türkçe'de "hay-huy" diye ilginç bir deyiş vardır. Sözgelimi "ömrü hay-huyla geçirmek"ten söz eder ve böylelikle zamanın boşa harcandığını kastederiz. Tabirin Türkçe'de ne zamandan beri kullanıldığını bilmiyorsak da burada sûfilerin, dervişlerin zikirlerine yönelik olumsuz bir telmihin bulunduğunda kuşku yoktur. 'Hay' ile Cenab-ı Hakk'ın 'Hayy' (Diri) isminin, 'huy' ile de 'Hu' (Hüve=O=Vücud) isminin kastedildiği malumdur. Güya bilinçli ameller içinde olmaksızın mücerred isimleri zikretmekle maksadın aslâ hasıl olmayacağı ve dolayısıyla kişi vaktini hay-huyla ("Hû, Hû" demekle) geçirirse, ömrünü âdeta 'boşa' harcamış olacağı söylenilmek istenir. Nitekim "haydan gelen huya gider" deyişi de halkın zihninde bu anlama eş bir olumsuzluk içeriyor. Çünkü bu deyiş Türkçe'de "Amel etmeden, emek vermeden, çaba harcamadan yapılan işlerden bir yarar hâsıl olmaz, zira hiçten ancak hiç çıkar" anlamında kullanılır.
Sorun tam da burada ortaya çıkmakta. Bu deyişte geçen "hay-huy" ile, aslında Cenab-ı Hakk'ın 'Hayy' ve 'Hû' isimlerinin kastedildiğini birdenbire farkeden yeni nesil aydınlar, kendilerince Cenab-ı Hakk'ın isimlerini de-forme (!) edilmekten kurtarmak maksadıyla ve tabiatıyla biraz da keşifte bulunmak hissiyatıyla şöyle bir açıklama ürettiler:
- Efendim, "hay'dan gelen hu'ya gider"deki hay-huy'un doğru telaffuzu 'Hayy' ve 'Hû'dur. Binaenaleyh "boşa gitmek, berhava olmak" mânâları, işin aslını bilmez cahil halkın bir yakıştırması olup bu ifade "Allah'tan gelen Allah'a gider" şeklinde anlaşılmalıdır.
Eh böylelikle deyiş bir kez bu şekilde açıklık kazanınca, Kur'an'da ve hadîslerde yer alan benzer anlamlı ifadelerle irtibat kurmak kolaylaşmış, bu vesileyle halkın anlam verme iktidarsızlığı bir kez daha ispatlanmış oluyordu.
Halkın dilindeki hay-huy'dan geçip ilmin elindeki Hayy ve Hû'ya terakki (!) ettiğim o gençlik yıllarımda benzeri hislerden kendimin de pay aldığını saklamayacağım. Ancak zihnimde hep cevabını veremediğim soruların bulunduğunu ilâve etmeliyim:
- "Haydan gelen hûya gider" deyişi olumsuz bir anlam taşıyorken, meselâ halk bu deyişi, bir kimsenin kumarda kazandığı haram paranın kendisine bir hayrının ve yararının olmayacağı anlamında kullanır.
Bkz. org. link
Biz ha(ğ) isek, siz de ha(ğ)'sınız,
Siz hu iseniz, biz de hu'yuz
Haydan gelen hûya gider.
"Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir."
Yani siz iyi niyetli olabilirsiniz.
Ancak bu iyi niyetiniz, doğru yöne gittiğinizin garantisi değildir.
zehni - 11. Oct, 12:09
Doğu Perinçek hakkında fazla konuşmak istemiyorum. Hepimiz daima değişiyoruz.
Bernard Shaw'un meşhur bir lafı var. '20 yaşında sosyalist olmayan eşek, 40 yaşında hala sosyalist kalan eşekoğlu eşşek.'"
Vural Savaş, Nuriye Akman'ın, "Perinçek'in en büyük hatası neydi?" sorusunu yanıtlıyor.
zehni - 10. Oct, 11:19
İşte Birsen, o cilveli kız;
Saçları yüzüne dökülen,
Gözgöze geldik, a Mübeccel!
Güldü, meğersem Semihaymış!
Konuşunca tanıdım, Türkân!
Oturdu, baktım Nazmiye'dir.
Müjgân oluvermiş öperken!
Soyundu, gördüm ki o değil.
Sahiden sen kimsin güzelim?
NÜ
Uykusuz gecemde bir kadın!
Gözlerinin ay ışığında
Vücudu kar beyazlığında;
Saçları bir hazine altın.
Ne ateşimden haberi var,
Ne bilir çıplak olduğunu;
Varlığını ve yokluğunu
Duymadan güzel ve bahtiyar!
CAHİT SITKI TARANCI
zehni - 5. Oct, 20:40
-"Doğuştan iş adamı "kime denir ? :Babası fabrikatör olan delikanlı.
-"Diplomat kime denir ? :Böylesine güzel bir vücudu ,kürk bir mantonun içine saklamanın günah olacağına karısını inandıran adam."
zehni - 5. Oct, 19:44
Bir Mevlevî’ye, neden külahınız bu kadar uzun diye sormuşlar, “Şişenin boyuncadır erenler, ağyar gelirken üstüne örter sırlarız” demiş.
"Papaz efendi, ben çok iyi bir adamım. Karıncayı bile incitmem. Bak ayaklarıma..."
Papaz eğilip bakmış:
"Bunlar ne böyle yahu?"
"Papaz efendi, bunlar ufak çıngıraklar. Ben karıncayı bile incitmem dedim ya, yolda yürürken görmeden bir karıncayı ezmeyeyim diye ayaklarıma çıngırak bağladım."
Papaz anlayamamış:
"Peki bu çıngıraklar ne oluyor?"
"Ben yürürken çıngıraklar ötüyor, çıngırakların sesini duyan karıncalar da kaçıyor."
Papaz başlamış gülmeye:
"Aman evladım, sen bana niye geldin? Böyle bir adamın günahı olur mu? Ben çok iyi insan gördüm ama, böylesini hiç görmedim. Sen cennetliksin oğlum, cennetlik!.."
Adam içini çekmiş:
"Sağ ol papaz efendi ama, pek dediğin gibi değilim. Benim de günahlarım var."
Papaz başını sallamış:
"Olmaz evladım, olmaz! Böyle bir adamın günahı olmaz. Olsa olsa hataların vardır..."
Adam yine içini çekmiş:
"Sağ ol papaz efendi, madem sen öyle dedin, ben geçenlerde bir hata işledim, onun için sana geldim."
"Anlat bakalım şu hatanı... Aslında hata filan değildir ya, sen evhamlısın... Bir dinleyeyim bakayım..."
* * *
ADAM başlamış anlatmaya:
"Geçen gün evde yalnız oturuyordum. Karım misafirliğe gitmişti. Kapı çalındı, açtım, komşunun kızı... Geldi oturdu karşıma, bacak bacak üzerine attı, içki istedi, verdim, kalk dans edelim, dedi, ettik ve sonunda beni baştan çıkardı... Bir hatadır ettim, şimdi ne olacak?"
Papaz adamı teselli etmiş:
"Üzülme evladım, herkesin başına böyle şeyler gelir. Sen o kadar iyi adamsın ki, bu hatan da affedilir."
Adam çok sevinmiş, teşekkür etmiş ve "Kusura bakmayın papaz efendi" demiş:
"Bir hata daha ettim!"
"Hayrola oğlum, o da ne?"
"Geçenlerde trenle gidiyordum. Bizim kompartımanda karımın bir arkadaşı vardı. Yolcular indi, ikimiz kaldık. Meğer kadının bende gözü varmış, o da beni baştan çıkardı, bir hata da onunla işledim."
Papazın yüzü asılmış:
"Oğlum iyisin, hoşsun ama, senin bu hataların giderek artıyor, dikkat et!"
* * *
ADAM tam çıkarken yine boynu bükük geri dönmüş:
"Papaz efendi, söylemeyi unuttum, ya da cesaret edemedim, ben bir hata daha işledim.
Papaz yüzünü buruşturmuş:
"Anlat bakalım! Bu seferki hatan yine o hatalardan mı?"
"Ah papaz efendi, sorma! Geçen akşam bir iki kadeh içip eve geliyordum. Yolda bir kadın gördüm, arabaya aldım. Karanlıkta kadın gözüme çok güzel gözüktü. O da bana yanaştı, derken yine aynı hatayı işledik. Bir de ne göreyim, kadın yetmişlik biri..."
Papaz fırlamış ayağa:
"Bana bak ulan! Ayağındaki o çıngırakları, sen al bilmem nerene tak! Karıncaları ezmeyeyim derken, hepimizi sıraya sokacaksın..."
* * *
DİYECEKSİNİZ ki:
"Eeee, sonra?"
Sonrası yok!
* * *
SÜLEYMAN Nazif, Galata Köprüsü'nden geçerken dilsiz, çolak, topal biri yolunu kesmiş, garip sesler çıkararak halini gösteriyor.
Süleyman Nazif'in de ters günü:
"Bana ne ulan, ben mi yaptım? Kim yaptıysa ona git!"
zehni - 5. Oct, 11:56