pen36 header icon36

KOESHEM

Thursday, 7. October 2004

NE DEMEK DEVLET YATAK ODAMIZA GIREMEZ KARDESIM! DEVLET BU, ADI ÜSTÜNDE, ISTEDIGI YERE GIRER, ISTEDIGI YERE CIKAR! SIZE MI SORACAK?

Ustelik sen yatak odana girecegin zaman nasil ki devlete haber veriyorsan; "Ben evlenip seks yapmak istiyorum. Lütfen bana bir evlilik cüzdani verir misin?" diyorsan, o da, sen baska yatak odasina girdiginde karina haber verecek.
Bunda gocunacak ne var? Nijerya, Cad, Kamerun, Uganda, Mali gibi "gelismis hukuk devletleri" nasil ki zinayi suc sayiyorsa, "bir baska hukuk devleti" olan Türkiye'nin de suc saymasindan daha dogal ne olabilir?
Kadinlar istiyormus. Isterler elbet.
Okuma yazma problemini halleden, sosyal güvencelere sahip, cocuklarinin ve kendisinin gelecegini garantiye almis ülkemiz kadinlarinin, artik bu gibi fanteziler pesinde kosuyor olmalari cok normal. Ustelik bu Türkvatandaslari icin bulunmaz bir firsat. Bu yasa cok yakinda altili ganyandan, lotodan, milli piyangodan cok kazandirmazsa, gelin beni zina yaparken basin kardesim.
(Insallah!) Ben karimi bir haftadir ikna edemiyorum ama edebilenler icin zengin olma firsati var artik.
Bakin simdi, formül gayet basit.
Sizinle hülle yapacak bir kadin bulacaksiniz öncelikle. Bulamazsaniz yüz dolariniza ($100.-) mal olur, dert etmeyin. Sonra kariniz gelip sizi bastiracak. (Anlasmali)
Zina halinde yakalandiniz mi, en fazla bir ay yatar iceride de kafa dinlersiniz. Bir ay icerisinde de kariniz sizi bosar.
Cezaevinden cikar cikmaz davayi kazanmak garanti oldugundan, tek kurus para harcamadan yüzde usulü calisan bir avukat bulursunuz.
Bu avukat, Avrupa Insan Haklari Mahkemesi'ne basvurur. En gec bir yil icinde dava karara baglanir ve sonuc "yüzde yüz sizin lehinize" cikar. Bu da devletten yüklü bir tazminat alacaginiz anlamina gelir. Avukatiniz biraz becerikliyse, sizin bu cezayla birlikte is hayatinizin
mahvoldugunu ispatlar, toplumsal itibarinizin yerle bir oldugundan dem vurur. Tüm bu nedenler yaklasik bir milyon dolarlik ($1.000.000.-) tazminat demektir en az... Yani bugünün parasiyla 1,5 trilyon türkis lira...
Loto vermiyor kardesim.
Spor toto oynasan 13 kolon tutturman lazim, bir sürü insanin sizin istediginiz golleri atma sarti var üstelik. Oysa bu durumda tek bir atis yetiyor zengin olmaya, tek bir gol yetiyor. Sonra o parayi aliyorsunuz...
Ister sizi bosayan karinizla Bahama adalarinda bol bol zina yapin; isterseniz artik bekar bir adam oldugunuzdan ve zina da sayilamayacak oldugundan 15 kadini doldurun bir yatak odasina, harem kurun.
Hem de devlet kesesinden.
Cok yasa sen AKP...
Bu kanun teklifini verenlerden Allah razi olsun.
Türk erkekleri ve kadinlari size minnettardir.
Hadi simdi hep beraber zina yapmaya gidiyoruz...


Gani Müjde - Yeni Aktüel Dergisi
Sayi: 20 8-14 Eylül 2004

(sükran 07.10.04)

Thursday, 23. September 2004

İnsan her yaşta bir şeyler öğrenir...

İnsan her yaşta bir şeyler öğrenir...
Bazılarını, Jackson Brown'ın "Şu Hayatta Neler öğrendik Neler" adlı kitapçığından okuyalım:

* Kendimi neşelendirmek istediğim zaman en iyi yolun başka birini
neşelendirmeye çalışmak olduğunu öğrendim. Yaş:13

* Bir bebeğin evlilik sorunlarını çözemeyeceğini öğrendim. Yaş: 24

* Bir tartışmayı tatlıya bağlamadan yatağa gidilmemesi gerektiğini
öğrendim.
Yaş: 29

* İnsanın kendisinden daha sorunlu birisiyle evlenmemesi gerektiğini
öğrendim. Yaş: 31

* İşyerinde romantik ilişkiler aranmaması gerektiğini öğrendim. Yaş:31

* Çalıştırdığımız insanlara iyi davrandığımızda, onların da müşteriye
iyi
davrandıklarını öğrendim. Yaş: 49

* Bir toplantıda zekâmı ya da sohbetimi göstermek konusunda tercih
yapmak
gerektiğinde sohbeti seçmemin daha iyi olacağını öğrendim. Yaş:53

* İnsanlara iyi davranmanın hiçbir maliyeti olmadığını öğrendim.
Yaş:66< >
* Gerçekten yaşamaya başlamak için emeklilik beklenirse, çok uzun bir
süre
beklenilmiş olunacağını öğrendim. Yaş: 67

* İyi kalpli olmanın mükemmel olmaktan daha önemli olduğunu öğrendim.
Yaş:
70

* Bir domuza ve bir çocuğa istedikleri her şeyi verirseniz sonuçta çok
iyi
bir domuzunuz ve çok kötü bir çocuğunuz olacağını öğrendim. Yaş: 77

* Kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen en önemli karar
olduğunu
öğrendim. Yaş: 95


(zehni 23.09.04)

Wednesday, 16. June 2004

Ölmeden duramayan bir millet

‘Haydin hanımlar beyler, azcık sıkışalım. Şişşt dayı birazcık geri gidiver!’

‘Guşuguh!’

‘Sen de çocuğunu kucağına alıver bacım.’

‘Deli misin ayol, kazık kadar herifi kucağıma nasıl alabilirmişim? Çocuk 13 yaşında.’

‘Oğlunun bacak kısmısını dayı kucaaana alsın. Yükleniver dayı!’

‘Gulurguk!’

‘Ne diyon yahu? Altı üstü beş saatlik yol gideceez.’

‘Ingıhgıh!’

‘Adamın kafası sıkışmış. Konuşamıyor lan maavin.’

‘Şişt hanım abla, memelerini dayının kafasından çek, yoksa ihtiyar havasızlıktan gidici.’

‘Hadi len maavin, şunları yerleştir biz de binelim.’

‘Siz kaç kişisiniz emice?’

‘Karım, kaynanam iki de çocukla beş kişiyiz ailecek.’

‘Arka kapıya gelin, oradan girin.’

‘Arka kapıyı demin açtık ama, üstümüze beş yolcu düştüydü.’

‘Sen de içeriye doğru bastırıver be emice. Hadee hadee yolculaar, yetişen gidiyoo!’

‘Benim yerim kaç numara bir bakıver evladım.’

‘Nah şu çarşaflı kadının yanı nine.’

‘Ama onun yanında iki herüf oturuyoo.’

‘Sen de kenardan sıkışıverirsin.’

‘Sen beni solucan mı sandın len? Kaldırın o herifleri. Orası benim numaram.’

‘Onların da numaraları aynı be nine. Aynı yeri üç kişiye satmışlar. Hadee kalkıyoo, yetişen biniyoo! Burda kaldıım diye ağlamak yok.’

‘Hişt gardaş, deminden beri cebimdeki leblebileri yiyip duruyon.’

‘Hay Allah, ben onu kendi cebim sanmıştım. Sıkışıklıkta olur böyle şeyler.’

‘Muavin bey, ben sepetimi nereye koyacağım?’

‘Tavanda çanta koyma yeri var.’

‘Ama orada yatmış adamlar var.’

‘Sülümaan, kapıları kapat kalkıyoz. Ya Allah bismillah. (Gargargar!)’

‘Ağır ol abi, daha beş kişi koşuyor.’

‘Şoför oğlum daha ne kadar yolumuz kaldı?’

‘Aha şu rampayı inince geldik sayılır. Anaa, frenler tutmuyoo!’

‘Sola kıvırt be sola!’

‘Hayır, direksiyonu yamaca doğru kıvırt! Uyy, gidiyoz len, eşhedüenn...’

‘Ben sana sola kıvırt demedim mi len?’

‘Şangırr!’

GAZETE HABERİ:

Dün Hacıbektaş’tan Adana istikametine giden yolcu otobüsü yuvarlanıp devrildi. 40 kişilik otobüste 33 kişi öldü ve 37 kişi yaralandı.

*

‘Bak oğlum, nah bunun adı tabanca. Tabancasız erkeğe erkek demezler. Daha şimdiden alış. Bak bu tetiği çekince güm deyi patlar, düşmanını haklar. Düğünde yahut milli maçtan sonra havaya iki carcür saydırırsın, etraftakiler ‘Helál olsun bu koçyiğide’ derler. Aha şu kediye nişan al bakayım benim errkek oğlum.’

GAZETE HABERLERİ:

Beş yaşında bir çocuk, babasının tabancasıyla oynarken annesini vurdu.

Dünkü maçtan sonra havaya sıkılan kurşunlardan 3 kişi öldü, 8 yaralı var.

Son tabanca olayı da dün tuvalette yaşandı. Caminin tuvaletine giren Cemil Canver adlı şahıs, pantolonunu sıyırıp çömelince arka cebindeki tabancası ateş aldı. Mabadından ağır yaralanan Cemil, etraftan yetişenler tarafından hastaneye kaldırıldı ve ameliyata alındı.

*

‘Avizeye sıkı sarıl Yüksel, sakın bırakma!’

‘Tutunuyom ama yine de kıçım ıslanıyo. Ana be, yağmurda bizim evi hababam niye su basıyo?’

‘Evi kondururken baban tepeye çıkmak zahmetli olur, evin yolu düzayak olsun diye buraya yapmış. Burada eskiden Káğıthane Deresi mi neyimkin varmış. Allah’tan geçen sene üçüncü katı da çıktık da, boğulmaktan kurtulduk.’

‘Alt kattaki kiracılar ne yaptılar acaba?’

‘Onlar tedbir olsun diye şişme bot almışlardı binip gittiler.’

‘Ana be, babam nerde?’

‘Televizyonu kurtarmak için demin dalmıştı. Nerdeyse suyun üstüne çıkar.’

‘Benim karnım acıktı.’

‘Dünden kalma etli patates vardı. Mutfağa dalayım da getireyim. Culump!’

‘Dur kız dalma, patatesler suyun üstünde çıkmış geliyorlar.’

GAZETE HABERLERİ:

Dün yağan şiddetli yağmurlar nedeniyle yurdu su bastı. 6 kişi sellere kapılıp kayboldu, ayrıca Beşiktaş’ta caddenin çökmesi sonucu 3 kişi yaralandı. İzmir’de su dolu belediye çukuruna düşen arabada bir aile can verdi.

Kilyos’ta ve Şile’de yüzme bilmeyen 8 kişi boğuldu. Boğulan kişileri kurtarmak için denize atlayan 4 kişiden ise haber alınamadı.

*

‘Hadi len Cemo, halaya kalksana.’

‘Hele dur sürükleme be, daha ırakım bitmediydi.’

‘Leey leey, dibi dibi loo!’

‘Len Kazım, çok zıplama el bombaların fena sallaniir!’

‘Leey leey, dibi dibi... GüMBüRRT!’

‘Uy anam yandım!’

‘Ateş etmeyin lo, PKK basmadı, Kazım’ın el bombaları düştü patladı!’

GAZETE HABERLERİ:

Düğünde halay çeken korucuların boyunlarındaki el bombaları zıplarken düşüp patladı. Diğer korucular da PKK bastı sanıp düğün halkına makineli tüfeklerle ateş açtılar. Düğünün bilançosu 21 ölü, 38 yaralı.

Ayrıca Siverek’te yiyecek aramak için çöplüğü karıştıran çocuklar, top mermileri buldular. Mermileri kurcalayınca patlama sonucu 3 çocuk öldü.

Dün de Gültepe’de tüpgaz faciası yaşandı. Dükkána sığmadığı için caddeye dizilen tüpler, sıcağın etkisiyle patladı. 2 apartman yıkıldı, 4 ölü var.

Ayrıca dün şofben zehirlenmesinden sadece 2 kişi hayatını kaybetti.

*

‘Alo, Hızır Acil mi? Kardeşim yarım saattir cankurtaran bekliyoruz. Adam yaralı, yolda yatıyor.’

‘Alo, yahu cankurtaran ne oldu? Adam bir saattir kan kaybediyor. Yarasına mendil mi basalım? Bastık be! Kanı durdurmak için tütün de bastık. Şoför cumadan dönünce hemen gönderecek misiniz? Ulan cankurtaranı Tekirdağ’dan çağırsaydık şimdiye kadar gelirdi.’

‘Abi boşuna nefes tüketme. Bu cankurtaranlar gelmez. Geçenlerde bizim kayınvalide kalp krizi geçirmişti, cankurtaran çağırmıştık ertesi gün geldi.’

‘Peki ne yapalım, adam gidiyor.’

‘Kanama olduğu için taksiciler almaz. En iyisi şu karpuzcunun kamyonetine atalım. Hem de karpuzların üstünde uzanabilir.’

‘Haydi tutun şunu sevabına. Herifi sallamayın be!’

‘Ağır yaralımız var hastabakıcı kardeşim. Ne hastanede yer yok mu? Demek koridorlar bile dolu. Dispansere mi götürelim? Zaten oradan geliyoruz, dispanser kapalıydı. Hayır, ilkyardımdan da almadılar. Sadece bir iğne vurup size gönderdiler. Peki, Cerrahpaşa’ya götürelim.’

‘Çapa’dan geliyoruz, size gönderdiler. Yaa, demek doktorlar ameliyatta... İki saatten önce çıkmazlar mı? Adam gidiyor be! Hey karpuzcu, çek bir özel hastaneye. Ceremesi neyse buluşturup veririz. Göz göre göre adamcağızı ölüme terk edemeyiz.’

‘...Lan karpuzcu, yaralıyı ne yaptın? Bak sedyeciler bekliyor karpuzların arasından yaralı çıkmadı. Kırk yılda bir hastane bulduk, bu sefer de yaralıyı bulamıyoruz. Sıkılıp kaçmış mıdır? Deli misin be, can vermeye dermanı olmayan adam nasıl kalkıp da kaçabilir? Bence sen haldur huldur araba sürerken adamı yolda düşürdün. Haydi kamyonete atla da geri dönüp herifi arayalım.’

GAZETE HABERİ:

İstanbul’da Emin Göçmez adında ağır yaralı bir adam kaybolmuştur. Emin eve dönmediği için ailesi merak edip polise başvurmuştur. Polis üç gündür yaralıyı aramaktadır.

Oğuz ARAL

öNEMLİ NOT: Yukarıdaki gazete haberlerinin hepsi doğrudur.

Monday, 17. May 2004

Resmi çiftlesme mevsimi ..

Çiftlesmenin resmi olanina evlilik deniyor. Havanin isinmasiyla beraber resmi çiftlesmemevsimi de yakinda açiliyor. Hastalikta ve saglikta cilasiyla parlatilan, hattizatinda yalnizca mal-mülk-nesep mevzulariyla ilgili bir akde dayanan kurumlara, yenileri eklenecek.

Yeni "yuvalar yapilacak".

116 parça çatal-biçak-158 parça mutfak takimi, beyaz-kahverengi esya, fiskos masasi örtüsü, gipürlü perde, kaneviçeden ince belli çay bardagi alti, 160'a 190 cm. ikiz yatak, gösterisli ivir zivir deposu büfe, duvardan duvara hali, matruska bebek mantiginda zigon, mikrodalga firin vs sektörleri açilacak.

Bilumum et katmanlarini en mide bulandirici pozisyonlara sokarak teshir eden, zevksizlik timsali, alli-pullu-güllü-fiyonklu-kuyruklu abiye kiyafetler, ekmek peynir gibi satilacak. Kuaförler, uyduruktan topuza 10 firkete, 15 boncuk ekleyip, baskasinin kafasindan yolunmus saçlari buna konduracak. Sonra da eserine "Gelin Basi" deyip, faturalari üç-dört kat sisirecek. Bu arada sülalenin tüm kadinlari bakim-onarim yaptirmis olacak.
Masraflar damada giydirilecek.

Salonlar, oteller tutulacak. Bütçeye göre 5 kattan 35 kata tirmanan, içi kek, disi krema sivali pastalar, limonata ya da sinirsiz içki (arti yemek) esliginde ikram edilecek. Ya Delta marka plastik iskemlelere ya da 3 metre kumas giydirilip, anlamsiz bir fiyonkla kamufle edilen sandalyelere oturulacak. AB grubunun, "lütfen çocuksuz geliniz" dügünlerinde havai fisek, CD grubunun, "lütfen çocuklari pistten çekiniz" dügünlerinde silah ya da tüfek atilacak.

AB Grubu gelinler, ünlü terzilere, ipekten, taftadan yapilma, boncuklari elde islenmis, memeleri alttan ve yandan sikistirip üstten firlatacakmis izlenimi veren gelinlikler diktirecek. CD Grubu, mahallenin terzisinden "kismette bol dantelli ne varsa" onu kiralayacak. Yalnizca, kendi bedenine göre küçültme sansi olacak.

Nikah yapanlar seker tartismasina tutusacak. Lavanta kesesi mi, kurutulmus çiçek mi, çikolata mi, verilecegi konusunda büyük kavgalar yasanacak. Her tür sekerde fiyonk unsuru eksik olmayacak. Davetiyenin içine yazilacak "aman gelin, eksik olmayin" satirlarinda hangi yaratici metnin kullanilacagi, bunu kimin yazacagi bulunacak. Ailedeki yetenekli muharrirler göreve çagirilacak.

Fotografçi ayarlanacak. Sahne makyajlarinin yapilip, kokos kiyafetlerin giyilmesinin ardindan birinci derece akrabalar gelin ve damatla birlikte poz verecek. Bu pozda "yaaa anne, ben de ben de" diyen birkaç lüzumsuz çocuk aglamaktan sismis gözleriyle yer alacak. Sira gelin damat pozlarina geldiginde gerginlik artacak. Esas oglan ve esas kiz stresten negatif enerjiyle dolmus bedenlerini, fotografçinin "söyle bakin, burda durun" direktifleriyle sekilden sekile sokacak. Yüzlerine sahte gülücükler takinip kah birbirlerini kucaklayacaklar, kah biri sandalyede beriki tepeden bakar halde pozlar verecekler. Bu pozlardan biri bedavadan büyük basilacak ki ayak alissin.

Sülaledeki en lüks araba bulunacak. Arabanin önüne kizil yada sari kivircik saçli, arkaya yattiginda gözleri açilip kapanan ve viyaklayan bir oyuncak bebek yerlestirilecek. O olmazsa kör gözüne parmak seklinde devasa bir çelenk arabanin bir tarafina tutturulacak. Araba hediye paketi gibi sarmalanip, muhtelif yerlerine fiyonklar atilacak (evlilik olayindaki her aksiyonda mutlaka bir fiyonk oldugu dikkatinizden kaçmamistir). Çiçekçiden harfler alinacak. Arabanin arkasina "Mutluyuz... Çok mutluluyuz... Ultra mutluyuz... Öz hakiki mutluyuz... Evleniyoruz mutluyuz... A & C, M & S " vb. türünden yazilar yapistirilacak.

Birinci ve ikinci derece akrabalarla onlarin, 7-8 yaslarindaki simarik çocuklarinin, "Gelin arabasina kim binecek" tartismasi gelin ve damadi canindan bezdirecek. Gelinin saç dipleri sinirden terleyecek ve kafasi yapis yapis olacak.

Birkaç tane 20 milyonluk banknot, 1 milyonluk banknotlar halinde bozdurulacak. Mektup zarflarinin içine konulacak. Bu zarflar nikah dairesinden çikista arabanin önüne atlayip, camlara ve lambalara yapisan Garfield çocuklarin üzerine atilacak. Zarfi kapigi halde yapismaktan vazgeçmeyen üç-bes çocuk ibret-i alem olarak hafiften hirpalanacak. Böylece çocuklardan kurtulup yolda ilerlemek mümkün olacak.

Nikaha (dügüne) mutlaka konvoy halde gidilecek, konvoy halde çikilacak. Sanki memleketteki herkes bu vatandaslarin gerdek öncesi toplu tepinme merasimi konusunda merak içindeymis gibi arabalarin kornalarina köküne kadar basilarak gürültü yapilacak. Konvoydaki arabalarin sol dikiz aynasina "temsili gelinlik" olan beyaz havlular dügümlenecek. Kizimizin kimselere elletmedigi, pür-i pak oldugu dikiz aynalarina sokusturulan havlularla da cümle aleme gösterilecek.

Simdiki çocuklar çok sanssiz. Biz, nisanli abilerin, ablalarin kuyruguna "namus bekçisi" göreviyle takilan bir irkin ahvadiyiz. Yeni yetmeler, internette sörf yapmayi bu ulvi göreve tercih ediyorlar. Kuyruk mevzu sona ermis gibi görünse de, evlilik sektörünün en kahredici ritüelleri, en geliskin beyinlerde bile soru isareti yaratmadan devam ediyor.

Bildiginiz üzere damatliklar siyah ya da lacivert, gelinlikler "yalnizca" beyaz oluyor. Beyaz renk, kadinlarin kocalarina giderken "birinci el, sifir kilometre olduklarini" belgeliyor. Buna karsilik erkeklerin neden "siyah" giydigini bilemiyorum. Bildiginiz üzere siyah renk "kir örtücü" bir özellige sahiptir. Yani herhangi bir kumasin üzerine yagi, çamuru, kani, boyayi dökün. Bu kumasi siyaha boyadiginiz anda lekelerin yok oldugunu ya da çok dikkatli bakilmadikça fark edilmediklerini görürsünüz. Kadina beyaz, erkege siyah giydiren zihniyet, kadina bir rengi daha reva görür: Kirmizi!

Iste gene fiyonk bölümüne geldik. Bu fiyonk kirmizi kurdele ile atiliyor. Bir kurdelenin alabilecegi en antipatik renktir kirmizi... Daha çok ilkögretim çaginda idrak ettigimiz bir aksesuvardir. Çocuklarin iki örgülerine ya da "bu salak degil, okumayi söktü" diyerek önlüklerine takilir. Kiz çocuklari kirmizi kurdele kabusundan evlenirken bile kurtulamazlar. Kurdele, toplumun onlardan bekledigi sorumluluklarin sembolü gibidir...

Gelinlerin beline de takarlar onu. Hem de kim takar? Ailenin en büyük erkek kardesi. Erkek kardes yoksa amcaoglu, o yoksa teyze oglu, o yoksa hala oglu, o yoksa aileden herhangi bir oglan. Kirmizi kurdelenin anlami "gerdek sonrasi ortaya çikacak yatak manzarasini göremeyeceginiz için, bu manzaranin temsili resmiyle idare edin" demektir. Nikahtan ya da dügünden birkaç gün önce kizin annesi tarafindan alinir, itinayla çekmecede saklanir. Nikah yada dügün günü ortaya çikarilir ve kasla göz arasinda kizcagizin beline dolanir.

Nikahin ya da dügünün en karli ve faydali ani sonudur. Es, dost, akraba, "çorbada bizim de tuzumuz olsun" diyerekten yakinliklari oraninda altin, para takarlar. Takma olayi mutlaka gerçeklesecektir. Ancak çogu zaman kiralik olan gelinligin delik desik olmamasi gerekir. Bu nedenle, gelinlerin, gelinlik kumasindan heybeleri ve toplu igneleri olur. Takacaklar siraya girerler. Birinci derece akrabalar 22 ayar burma bilezik, besi bir yerde, Trabzon hasiri, Sibel Can kolyesi; iki buçuk metre altin zincir, ikinci derece akrabalar 14-18 ayar bilezik, küpe, yarim ve tam lira; digerleri çeyrek, 14 ayar yüzük, ince bileklik vs. takarlar.

Bu arada elinde fotograf makinesi olan dügün ya da nikah salonuyla anlasmali bir kisi, gerekli gereksiz ne kadar adam varsa punduna getirip fotografini çeker. Fiyonklari en büyük, elbiselerinden fiskiran yag orani en fazla ve saçini topuz yaptirip, topuzun her tarafindan lüleler sarkittiran akrabalar, kocalarini da yanlarina çekip her pozun içine girerler.

Gelinin bazi arkadaslari hasetlerinden (ya da ender olarak olayin heyecanindan) aglarlar. Gelinin firlatacagi çiçegin menzilinde yer alirlar ki, çevredekiler "aaaa tesadüfe bak, çiçek ona geldi, demek ki bundan sonra onun nikahina gelecegiz" diye düsünsünler.

Içi hasilat dolu heybenin kimde kalacagi ise her zaman tartisma konusudur. Bu tartismanin galibi çogunlukla gelin olur ve heybe gelinin kizkardeslerinde ya da annesinde garantiye alinir. Hasilatin ne sekilde degerlendirilmesi gerektigi konusunda daha nikah bitmeden akillar fikirler verilir.

Iki insanin birlikte yaslanma kararinin bu kadar abartilmasi, bunun toplu eziyete dönüstürülmesi ve bu eziyete gönüllü olarak katlanilmasi paradoksunda son sözüm su:

Birakiniz çiftlessinler, birakiniz neyi nasil yapacaklarina onlar karar versinler.

Abartmayiniz, rahat birakiniz...

(sükran 17.05.04)

Tuesday, 9. March 2004

'Yüzyılın Aşkları' belgeselinde Bedri Rahmi

Her hafta, geçen yüzyılın bir aşkını ekrana taşıyan Can Dündar imzalı belgeselin, bu gece 22.05'te CNN Türk'te yayımlanacak bölümünde Bedri Rahmi - Eren Eyüboğlu aşkı işleniyor


1949'da bir gün İstanbul Büyük Kulüp'teki bir toplantıda, davetliler Bedri Rahmi Eyüboğlu'ndan bir şiir okumasını istediler. Eyüboğlu ayağa kalktı ve Karadut'u okumaya başladı:
"Karadutum, çatal karam, çingenem/
Daha nem olacaktın bir tanem/
Gülen ayvam, ağlayan narımsın/
Kadınım, kısrağım, karımsın"...
Bedri Rahmi, şiiri okurken aniden gözlerinden yaşlar süzüldü.
Salondaki herkes niye ağladığını
anlamıştı; tabii herkesten çok, hemen yanı başındaki karısı Eren Eyüboğlu...
Çünkü şiirde "kadınım, kısrağım,
karımsın" dediği kadın, karısı değildi.
Bu şiiri 3 yıl önce, bir başka kadın için
yazmıştı: Mari Gerekmezyan...
"Kara saplı bıçak gibi"
Mari, Bedri Rahmi'nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi'nin heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelmişti.
O dönem askerliğini yapmakta olan şair - ressamın sinesine, "kara saplı bir bıçak gibi" saplanmıştı.
Mari, Bedri Rahmi'nin bir büstünü yapmıştı. Bedri Rahmi bu büstü, Mari'nin çeşit çeşit portresiyle ve ona yazılmış şiirlerle yanıtlamıştı.
Artık aşklarından bütün İstanbul haberdardı.
Bedri Rahmi, sanatında tam bir patlama yaşıyor, Eren Eyüboğlu ise sabırla eşinin kendisine dönmesini bekliyordu.

Yorgun yürek
"Karadut", 1946'da menenjit tüberküloz kaptı.
İyileşebilmesi için antibiyotik lazımdı. Savaş yeni bitmişti ve ilaç
ateş pahasıydı.
Bedri Rahmi, genç sevgilisine ilaç alabilmek için tablolarını
elden çıkarmaya başladı. Ancak bu çabalar da sonuç vermedi ve o yıl İstanbul Alman Hastanesi'nden Mari Gerekmezyan'ın ölüm haberi geldi.
Bedri Rahmi yıkılmıştı.
Sevgilisini sonsuzluğa uğurladıktan sonra keder içinde eve döndüğünde kendisini teselli eden, yine eşi Eren olacaktı.
O dönem içkiye başladı ünlü şair...
Aşağıdaki şiir, o dönemin ürünüdür:
"Türküler bitti/
Halaylar durdu/
Horonlar durdu/(..)
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu / Yoruldu yüreğim, yoruldu."
Eren Eyüboğlu, eşinin bu zor dönemi atlatmasına yardımcı oldu. Onu yeniden sanatıyla buluşturmak için çabaladı.
Başardığını sanıyordu.
Ta ki Büyük Kulüp'teki o geceye kadar...
"Karadut"u okurken, Bedri Rahmi'nin yanaklarından süzülen
gözyaşları, sevda yarasının hâlâ
kapanmadığının kanıtıydı.
Bunun üzerine Eren, bir süre Paris'te yaşamaya karar verdi. Oradan eşine yazdığı bir mektupta "o gece"yi hatırlattı:

4 Ocak 1950 - PARiS
"Canuşkam,
Kulüpte bir gece, şiir okumuştun, hani! Hatırladın mı? Gözlerinden, birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim. Sesin, nasıl titremişti.
Hey! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme, kızgın bir ütü yapmışmış gibi olmuştum. O
gece... Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım! Bedri'nin ruhuna, insan üstü bir gücün acıyıp,
ona güç vermesi için dua etmiştim. Ruhunun çektiği
acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan, mutluluk duyabilmeni sağlasın.
Eren."

'Buna katlandımsa.'
Bu dualar işe yaradı.
Bedri Rahmi, 11 yaşındaki oğluyla eşine döndü.
1974'teki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı, aynı evde
çalışıp üreterek, diz dize birlikte tükettiler.
Öldüğü gün, eşi Eren cenazeden dönüşte, 35
yaşına gelmiş oğlunu karşısına oturttu.
"Babanı uğurladık" dedi, "Ama şunu bilmeni istiyorum ki, ona çok kırıldım. Yaşadığı ilişkiyi unutmadım. Hiçbir kadın aşağılanmayı kabul
etmez. Buna katlandımsa, bil ki, sadece senin hayatın
kararmasın diyedir."

(zehni 09.03.04)

Wednesday, 4. February 2004

Şeytan orada değildi...

251 hacı şeytanı taşlarken öldü.

Elbette bir Müslüman için en can verilmeye değer
yerde gözlerini yumdular.
Ama her sene hac zamanı bir felaketin meydana gelmesi,
dönüp torunlarını kucaklayıp, evinde gözlerini yummak
isteyen insanların oralarda ayaklar altında ölmesi
size anormal gelmiyor mu?

Çünkü Müslümanların kara yazgısı orada da hazır
bekliyordu. Tüm Müslüman ülkelerin sanki kaderiymiş
gibi geri kalmışlık, yoksulluk, ezilmek ve ayaklar
altında kalmak sanki orada da hazırdı.

Niçin?
Çünkü Müslüman ulusların ortak kara yazgısıdır bu.
Afrika'dan Asya'ya, Balkanlar'dan Yemen'e kadar,
yeryüzünün neresinde bir Müslüman ülke varsa perişan.
Irak-Afganistan işgal altında.
Sudan'da ölen çocukları artık toprağa gömmüyorlar bile.
Çeçenler tükendiler. Suudi Arabistan'ı, Emirlikler'i,
Mısır'ı, ABD-İngiliz ajanları yönetiyor.
Bizim Asya cumhuriyetleri bağımsızlıklarına kavuştular,
ama yolsuzlukların-soygunların-ilkelliklerin
egemenliğine girdiler.
Kaderinden kaçmak isteyen Müslümanlar, gemilere doluşup
Akdeniz'de her gece can veriyorlar.
Kısacası; nerde Müslüman bir ülke varsa sürünüyor.

Niçin?..
Çünkü; yobaz din adamları kendi iktidarlarını
sürdürebilmek için çağdaş eğitime, çağdaş yasalara,
çağdaş bir topluma izin vermiyorlar. Tüm çağdaşlaşma
çabalarına engel oluyorlar.
Müslümanların ortak kaderidir bu.
Çocukları ortaçağ eğitiminden geçirip kadınları
reddediyorlar. Uygarlaşmayı günah sayıp medeniyeti
lanetliyorlar. Son İslam ülkeleri toplantısında
gördünüz; fetvalar vererek muhtemel reformları peşin
‘‘günah’’ saydılar.
Son bir yıldır Türkiye'nin de katıldığı kervanda
dinciler; dini Allah'a ulaşmak için değil, iktidarlarını
sürdürmek için kullanıp yobaz din adamlarının gücüne güç
katıyorlar. Ve böylece geri kalmışlık, gelişmemişlik
sürüp gidiyor. Bu kara yazgı her yerde olduğu gibi kutsal
hac görevinde de bekliyordu Müslümanları.
Hacılar ne bilsinler.
Onlar şeytanı taşladılar.
Ama şeytan orada değildi.


Bekir COŞKUN

(zehni 04.02.04)

Saturday, 10. January 2004

..Aşk Nedir?

"Neyi arıyorsan sen, O'sundur" der Mevlana.
Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan
aşık.

"Neyi arıyorsan sen, O'sundur" der Mevlana.
Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan
aşık.
Elinden tuttuğumuz her sevgili, bizi sürükleyip,
kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif
gezisine
çıkarır. Her ilişki, benliğimizde bir
kazıdır aslında,
her sevda ruhumuzun bir başka yüzü. Her aşkta
kendimizi ararız, o yüzden bulduklarımız benzerimizdir.
Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve
dikkatle bakın yüzlerine, onların suretlerinden
kendi yüzünüz bakacaktır size.

Aşk denilen kaleydoskobun buzlu camına
gözünüzü dayadığınızda, binbir
cam rengarenk ışıklar saçarak
döndüğünde, her seferinde bambaşka
şekiller ördüğünü
görürsünüz.
Her camda, farklı bir renginiz vardır; her şekilde
sizden bir parça. Aşklarınız
hülasanızdır.
Sevdiginiz her adam, beğendiğiniz her kadın
farklı ruh hallerinizi ele verir; arada bir çevirdiniz mi
kaleydoskobu, cam paralar yer değiştirip yeni şekiller
alır; hepsi siz. Sevgilinizin gözlerindeki dolunay,
sizdeki ışığın yansımasıdır
aslında;
dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin
yansımanızdır.
Yoksa halâ bir sevdiğiniz, o henüz kendinizi
bulamadığınızdandır.

Aşk, narsizmdir. Sevda, çevrildikçe içinizin
farklı ışıklarını yakan
eğlenceli bir kaleydoskop gibi başımızı
döndürüyor.
Ve biz, hep baharı takip ederek dünyayı gezen bir
gezgin gibi içimizdeki eski baharları arıyoruz.
Narcissusu'u bilirsiniz; öyle heybetli ve güzelmiş ki,
bakmaya dayanazmazmış kendine. Gün boyu
ayna karşısına geçip kara gözlerini, incecik
burnunu,
dar kalçalarını, kıvırcık
saçlarını seyredermiş
hayran hayran. Bir gün ırmak kenarında gezinirken,
sudaki yansımasına ilişmiş gözü.
Uzanıp, iyice
bakmak istemiş. Tam gördüğünde kendisini,
dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa,
kapılıp gitmiş suya. Yeryüzünün en
güzel insanının
öldüğünü duyan Tanrı, unutulmaması
için O'nu
her bahar açan gözel kokulu bir çiçeğe
dönüştürmüş,
Narcissus, nergis olmuş. Kıssadan hisse, benden
size tavsiye, taze bir nergis verin bugün sevgilinize.
Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasını oraya
çevirip içinizdeki eski baharlara koşan bir gezgin gibi
"Bahar getirdim sana" deyin.
Baharın elinizde olduğunu unutmadan.
Gözlerindeki ırmağa baktığınızda
kendinizi göreceksiniz;
dikkat edin de hayran olup düşmeyin.
Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe
dönüşmeyin.

Can Dündar

(zehni 10.01.04)

Friday, 24. October 2003

Olgunluk

Can Dündar'dan olgunluk üzerine...

........20 li yaslara kadar iyilikle kötülügün ülkesi,
kalin sinir çizgileriyle ayriliyor birbirinden. Siki
dostlari ve düsmanlari oluyor insanin. Onlari ölesiye
seviyor ya da ölesiye nefret ediyor onlardan.

30 larinda yalani hakikatten ayirt etmeye basliyor.
Iyi sandiklarinin hiyanetiyle tanisiyor, sirtinda dost
isi hançer darbeleriyle; ve en kötü zannettigi
sefkatle imdadina yetisiveriyor.

Zaman kanatlanip da 40 ina yaklastiginda
insan, iyiyi kötüden ayiran hudut çizgilerini birbirine
karistiriyor. Iyilere naksolmus kötüyü ve kötülerin
içindeki iyiligi de kesfediyor ademoglu. Anliyor ki,
iyi insan/kötü insan yok; insanin içinde iyilik ve
kötülük var, kötüyle iyi panzehiri degil birbirinin;
kankardesi.
Iyilerle kötüler çekistirmiyor ipi. Iyilik ve
kötülükten örülmüs ibrisimin kendisi.


Bunu anlayinca sasmiyorsun nefretin birden sehvete
dönüsmesine; aci girdaplarinin içinde hazzin
raksetmesine.
Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele
yürüyor.
Insan, suuraltindaki isyankarla sahtekari, günahkarla
tövbekari birarada farkediyor.
Benim, hükmeden ve boyun egen, zulmeden ve aci çeken.
Bunca siddet kadar onca merhamet de benim eserim.
Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete
bulayan benim.
Kundak bezime tipatip benziyor kefenim,
hayatim muhtesem ve sefil, magrur ve rezil, hayasiz
ve asil.
Ben, hem örs hem çekicim.

Iste bu kesif kolaylastiriyor yasami..
Anliyorsun ki toplumlar gibi insanlar dakanli iç
savaslarina borçlu ilerlemesini..

O zaman , iyileri kötülerden ayirmak gibi nafile bir
ugrasi birakip -basta kendin olmak üzere- insanlarin
içindeki iyiligin pesine düsüyorsun; kiymet bilmeyi ve
-yine basta kendin olmak üzere- herkesi hos görmeyi
ögreniyorsun.

Tükendikçe pahalaniyor zaman; günler azaldikça
uzuyor. Saçlarin gibi, seyreldikçe degerleniyor dostlarin.
Günahlari ve zaaflariyla da övünüyor insanlar;
sevaplari ve zaferleri kadar.

Önemli degil kaç kez yenildigin; önemli olan, kaç
yenilgiden sonra yeniden dogrulabildigin.

Bu paramparça ruhlardan, çeliskili duygulardan,
çatismanin açtigi yaralardan mucizevi bir ahenk
çikiyor ortaya

ki olgunluk diyorlar adina.....


NOT: Can Dündar'in "Nereye" adli kitabindan alinmistir.
Tüm edebiyat severlere bilindik konulara bilinmedik
yaklasimlarla deginen bu akici ve güzel eseri tavsiye
ediyoruz.....


(zehni 24.10.03)

Ara

 

Vesaire

Ç ç Ğ ğ İ ı Ö ö Ş ş Ü ü

»» Türk Harfleri Çevirmeni

»» Bize Ulaşın
»» RSS:Başlıklar

Arşiv

April 2025
Sun
Mon
Tue
Wed
Thu
Fri
Sat
 
 
 1 
 2 
 3 
 4 
 5 
 6 
 7 
 8 
 9 
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
 
 
 
 
 
 

Sıcağı sıcağına

https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
zehni - 9. Mar, 17:18
von Blogger zu Blogger
Würdest Du mir ein Interview geben? Ich schreibe unter...
ChristopherAG - 5. May, 01:06
Su akıyor ve ben gidiyorum...
Sonra fark ettim ki Su akıyor rüzgar esiyor Yağmur...
zehni - 15. Apr, 13:42
Sana..
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana Mey süzülmüş...
zehni - 15. Apr, 13:32
Görenlere Aşk ola
Asik olan ummana düser vay vay vay Hayvan gelir insan...
zehni - 25. Dec, 16:15
İnek nasıl kaşınır?..
İNEĞİN köydeki Atatürk büstüne sürünmesi ve büstü devirip...
zehni - 26. May, 20:22
Takvimlerden haberin...
GECELER DÜŞMAN Söz - Beste : Adnan Ergil Takvimlerden...
zehni - 26. May, 20:19
DİNİ YİRMİ KURUŞA SATMAYANLAR
Londra'daki caminin yeni imamı şehre gitmek için hep...
zehni - 10. Apr, 12:48
UPANİŞADLAR
İnsanlığın en eski felsefe eserleri. 4000 yıl önce,...
zehni - 17. Mar, 18:20
YEM BORUSU
Görmüyoruz sanmayın içyüzünü işlerin, O doğru duruşların...
zehni - 14. Mar, 13:02

Users Status

You are not logged in.

Durum

Online for 7487 days
Last update: 15. Jul, 02:03

turkey




Get Firefox!
Get Thunderbird!

CiDDi CiDDi
FUCKUELTE HAYVANI
gayriciddi
KOESHEM
OKUMUSH CHOCUK
SHARKI ve SHIIR
ya$ayarak
Profil
Logout
Subscribe Weblog