pen36 header icon36

ya$ayarak

Friday, 13. May 2005

Dünyayı değiştiren altı Musevi' nin hikayesi...


1. Musevi Musa ; İnsanlara "Sizin aklınız var. Neden köleliği kabul
ediyorsunuz, aklınızı kullanın"
demiş.

2. Musevi İsa ; "Aklınız var, ama bunun yanında kalbiniz de var
duygularınıza da önem verin"
demiş.

3. Musevi Marks ; "Aklınız var, yüreğinizin sesini de dinliyorsunuz,
ama karnınız açsa neye yarar"
demiş.

4. Musevi Freud ; "Aklınız var, yüreğinizin sesini de dinliyorsunuz,
karnınız da tok, ama seks hayatınız sakatsa neye yarar"
demiş.

5. Musevi Einstein ; "Bu yukarıda söylenenlerin hepsi İZAFİDİR" demiş.

6. Musevi Revivo ; "Sittir edin bunları, Cimbom' a nası koduk ama" demiş.

Wednesday, 4. May 2005

"Kadınlar maymun gibidir.."

Başlıktaki laf bana değil, bir kadın yazara, Ayşe'ye ait..

Tamamı şöyle.. "Kadınlar maymun gibidir. Bir dalı tutmadan öbür dalı bırakmazlar."

(Hincal uluc-Sabah)

Saturday, 30. April 2005

Bunu bana etmeyecektin Paşam!

HANİ, zaferden sonra, Gazi Mustafa Kemal Paşa İzmir'e gelirken Belkahve'de oturup biraz dinlenmiş ya! Kahveci "Mehmet Efe", Paşa'yı görünce hayal kırıklığına uğramış, yedi düvele kafa tutan, gâvuru İzmir'den denize döken Paşa'yı dev gibi bir insan sanırmış, oysa orta boylu, zayıf sarışın biri çıkmış karşısına...
"Mehmet Efe" hayal ile gerçek arasında bocalarken, Paşa'ya sormuş:
"Kahveniz nasıl olsun!"
Mustafa Kemal ince sesiyle, "Çok şekerli!" deyince, "Mehmet Efe" geriye dönüp ocağa giderken, kendi kendisine söylenmiş:
"Bunu bana etmeyecektin Paşam!"
Öyle ya, o ne ummuş, ne bulmuş, orta boylu, üstelik sesi ince, bir de "mektepli işi" çok şekerli kahve isteyince...

Friday, 29. April 2005

özlü-söz


Çicek açma derdi olmayan ağaç odundur

Thursday, 28. April 2005

özlü-söz


`cehenneme kökleri değmeyenin, cennete yaprakları değmez`

latince:
ex uno disce omnes tarde venientibus ossa omne

Wednesday, 20. April 2005

Türk Milleti I

   Bizim, tarihte hiç bir şey icat etmemiş olduğumuzu söylemek hem ayıp hem günahtır. Biz az şey icat etmedik tarihte...
   İstanbul'a ilk elektriği vaktiyle Satie Şirketi getirdi. Uzak semtlerde elektrik alan tek-tük evlere her ay tahsildar göndermeyi gereksiz bulduğu için, bu evlere birer kumbara koymuştu. Yirmi dört saatte bir kumbaraya, o devrin halk dilinde "manda gözü" denilen, nal kadar yirmi beşliği attın mı, elektrik kendiliğinden yanardı. Yılda birkaç kez de Satie Şirketi'nin adamları bu evleri dolaşarak kumbaraları açar, paraları alırdı.
   İçerenköy'deki bir evin kumbarasından hiç bir şey çıkmıyordu. Şirket özel araştırmalarla evin elektrik kullandığını saptamıştı. Ancak kumbaraya hiç bir şey atmadan nasıl çalıştırıyordu elektriği, onu çözememişti. Sonunda ev sahibini şirkete çagırdılar: "Hileni bize açıkla, sana bedava elektrik verelim. Yalnız bu üstün buluş ortalığa yayılmasın" dediler. Ev sahibi gülümseyerek anlattı; gazoz şişelerinin kapaklarına su doldurarak bunları buzdolabında donduruyor, sonra da yuvarlak buzları yirmi beşlik niyetine elektrik kumbarasına atıyordu. Buzlar mekanizmayı çalıştırıyor, arkasından eriyip aktığı için, hiçbir iz bırakmıyordu.
   Elektrik fiziğinde Edison'dan sonra en büyük ve en yararlı "keşif" böylece bize ait oluyordu. Satie Şirketi, bu büyük mucidi ödüllendirerek, ona elektriği bedava verdi ve kumbaraların yapısını değiştirdi.
...
"Çetin Altan, 1978, Zurnada Peşrev Olmaz" dan alınmıştır...

Monday, 18. April 2005

Rakı

Jandarma Komutanlığı sahte rakı şişeleri ele geçirmiş. Rakıları bir masa üzerine dizmiş, arkaya iki Türk bayrağı ve bir Atatürk kabartması koymuş. Çağırmış basını, göstermiş.
Masaya baktım, "katil şişeler" Ata'nın hiddetli bakışları altında, içinin zehrini gizleyen bir katil masumiyetiyle hizada duruyordu.
* * *


Neler görmedi ki o masa:
Silahlar... kitaplar... daktilolar... zafer işareti yapan eylemci çocuklar...
Ve şimdi "şişede durduğu gibi durmayan" rakı şişesi de belasını arayan zanlılar arasında... Birazdan sorguya götürülecek:
- Adın?
- Rakı.
- Ne demek lan o?
- Irak'ta doğmuşum. Adımı "Iraki" koymuşlar, zamanla "rakı" der olmuşlar. Öldürmek kastım yoktu, sadece eğleniyorduk.
* * *


Geçen gece bir mey'hanenin çilingir sofrasında keyifle rakı tokuşturanlara baktım; tiryakiler hiç de ürkmüş gibi görünmüyordu.
Onca operasyon sonrası teşhir edilen bunca çocuk, silah, kitap, daktilo, o çocukları vurmaktan, okumaktan, yazmaktan caydırabildi mi ki; AIDS, kaçamak aşkı öldürebildi mi ki, kaçak rakı akşamcılığı öldürsün...
Sadece esprisi yapıldı bizim sofrada da:
Acaba sigara paketine "Sigara öldürür" yazıldığı gibi rakı şişesinin etiketine de "Rakı öldürür" yazılmalı mıydı?
"Şöyle yazalım" dedi bir başkası:
"Rakı öldürür... ama sadece mikropları..."


1950'lerde İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay içkiyle mücadele başlattığında akşamcılar, inat olsun diye rakı şişesinin adını Vali'nin kısa boyuna atfen "Fahrettin Kerim" koymuşlardı.
Sofraya oturan,
"Garson, aç bakalım bir Fahrettin Kerim..." derdi.
Hatta fıkrası bile çıkmıştı:
Gökay, Yeşilay derneğinde içkinin zararlarını anlatıyormuş:
"Rakının her bir kadehi, hayatımızdan bir saat götürür" demiş.
Konferansı dinleyen Neyzen Tevfik itiraz etmiş:
"Yahu" demiş, "...bu hesaba göre ben öleli tam 40 yıl olmuş."

* * *


Atatürk de inanmamıştı rakının kendisini öldüreceğine...
Son döneminde doktorları bazı geceler bir büyük şişe içtiği rakıyı kesmesini tembihleyince bu eski dosta laf ettirmemişti:
"Ben çok eskiden beri rakı içiyorum, hiçbir şey olmadı. Hastalığıma başka sebep arayın."
Ve kadehini doldurturken Bismarck'ın bir sözünü millileştirmişti:
"Gerekirse doktorumu terk ederim, rakımı terk etmem."
* * *


Mukadderata inanan toplumlar, ölüm karşısında cesur oluyor.
Geçen geceki anason kokulu çilingir sofrasında, akşamcıların Azrail'e nanik yaparcasına rakı kadehi tokuşturmasından anladım bunu...
Zaten "çilingir sofrası"nın adı da bir çilingir maharetiyle insanın kapılarını açıp içini ortaya sermesinden geliyormuş.
Çağırın çilingiri, açın şişeyi, için kadehi, girin ruhunuzdan içeri...
Orada, cümle derdi kasveti unutturan o tatlı mahmurluk uğruna eceli bile göze alan bir cengâver göreceksiniz.
Hayatla baş etmek, ölümle baş etmekten de zor çünkü...
O yüzden hiçbir tehdit, yasak, uyarı işe yaramıyor.
Öyle olmasa, RTÜK Başkanı'nın kaynanalı programlara ateş püskürdüğü gecenin birincisi yine bir kaynana programı olur muydu?
Orada da hayatın acılarını unutturan bir rakı sarhoşluğu yok mu?

Can Dundar..

Saturday, 9. April 2005

Essegin fikri

İş kazası, trafik kazası gibi çok görülmeye başlandı günümüzde aşk kazası!
Canım sıkılınca bir sigara yakıyorum. İçince öksürüyorum, öksürünce tükürüyorum, tükürünce damağım kuruyor, hemen şarap içiyorum, fakat bütün bunların bende bir alışkanlık yapmasından korkuyorum.

Bu düşünce bende efkar yapıyor, hemen bir sigara yakıyorum, her efkarlandığımda sigara yakmanın bende bir alışkanlık olmasından korkuyorum. Ben canım sıkılınca sigara içiyorum ve yıllardır çok acayip sıkılıyor canım.

Aptalların en akıllı tarafı, onlar hiç vakit kaybetmez, başkalarının vakit kaybetmesini sağlar ve bu konuda harıl harıl çalışırlar!
Hiç kitap okumayan birinin, hayatının sonunda kitap sayfası olan ağaçtan ne farkı var, kımıldayan canlı olarak?
Siz siz olun, sinirinize mukayyet olun, sinirinizin kıymetini bilin. Sinirsizlik çok tehlikeli bir boyut.

Gençliğimde gıcık olduğum amcalardanlaşmakta mıyım?


Essegin fikri kitabindan alinti (Ferhan Sensoy)

Friday, 1. April 2005

izmir'li....

  • eger kordon dendiginde akliniza elektrikli ev aletlerinin disinda bir yer ismi geliyorsa;
  • korfez kokusu nedir biliyorsaniz;
  • hilton'un yapildigi tarihi hatirlayabiliyorsaniz;
  • fame city' de deliler gibi eglenip (yasiniza bakmadan) ciktiginizda "vay be, bizim de bir gokdelenimiz var" dediyseniz;
  • "tam 35" ve "35 bucuk" kavramlari size birsey ifade ediyorsa;
  • "gevrek", "cigdem", "domat", "nohut" gibi kavramlari kullaniyorsaniz;
  • "boyoz" kelimesi size biseyler hatirlatiyorsa;
  • arapsaci, turpotu, dalagan, istifno, ebegumeci denizborulcesi..... nedir biliyorsaniz;
  • konusurken arada bir diliniz istemeseniz de "geliyom, gidiyom, gelcen, yapcan, etcen" seklinde surcebiliyorsa;
  • gordugunuz her gokdeleni hilton'la kiyasliyorsaniz;
  • "churchill'de cay ictim" dediyseniz;
  • elinizde hasan tahsin anitinin ya da ataturk anitinin yanindayken cekilmis bir fotograf varsa;
  • karsiyaka denince akliniza guzel kizlar geliyorsa;
  • bir kerecik dahi kibris sehitleri'nde sevgilinizle el ele dolastiysaniz;
  • park sorunu, trafik sorunu, kara kis ne demektir bilmiyorsaniz;
  • kar gormek icin sabuncubeli'ne ya da manisa spil'e gittiyseniz;
  • zeybek havasi duydugunuzda iciniz ciz edip kalkarak oynayasiniz geliyorsa;
  • "kalbim ege'de kaldi" sarkisini kendinizle ozlestirebiliyorsaniz;
  • "agustos sicagi" kavramindan nefret ediyorsaniz;
  • 9 eylul size universite disinda seyler de hatirlatiyorsa;
  • kumru'nun aslinda bir kus olmadigini , cok da lezzetli oldugunu dusunuyorsaniz;
  • hidrellez denince sokaklarda yakilan atesler akliniza geliyorsa (izmir disindaki sehirlerin belli basli alanlari disinda ates yakilmazmis, halbuki izmir'de sokaklarda ates yakilir)
  • behcet uz'! un kim oldugunu biliyorsaniz;
  • attila ilhan, can yucel, sezen aksu isimlerini duydugunuzda soyle bi kabariyorsaniz;
  • simdiye kadar kac kisinin "korfezi temizleyecegim" dedigini hatirlayabiliyorsaniz;
  • simdiye kadar bir kere bile olsa sevinc'in onunde bulustuysaniz;
  • universite denince akliniza iki tane, ozel okul (kolej) denince de sayili isim geliyorsa;
  • sicakkanliysaniz;
  • parasut kulesinden atladiysaniz ya da atlayan tanidiklariniz varsa;
  • fuar'daki golde kugulara bindiyseniz;
  • her sene agustos'un sonunda fuara giderek " bir kac unlu gorsek bari" diyorsaniz;
  • hicbir zaman bir yere gec kalma korkusu yasamadiysaniz;
  • insanlar size sanki birer dusman gibi bakmiyorsa;
  • her yil 9 eylul'de turk yildizlari'ni canli izliyorsaniz;
  • hayatinizin onemli bir bolumu belediye otobuslerinde geciyorsa;
  • nisan - ekim aylari arasinda haftasonlarini guzelbahce, urla, seferihisar, cesme, inciralti, sahilevleri, mordogan, karaburun, gumuldur, kusadasi, dikili, foca vb.'de geciriyorsaniz;
  • cocukken kemaralti'nda kaybolduysaniz;
  • babaniz "biz cocukken konak'ta denize girerdik" hikayeleri anlatiyorsa;
  • baska bir sehirdeyken insanlarin giyimleri ve davranislari size ters geliyorsa;
  • etrafinizda sortlu, mini etekli, askili giysili kizlar ve sortlu, kupeli erkekler gormek dikkatinizi cekmiyorsa;
  • kordon'un eski halini hatirliyorsaniz;
  • saat kulesi'nin deniz kenarinda oldugu zamani hatirliyorsaniz;
  • pizzaniza ketcap ve/veya mayonez dokuyorsaniz;
  • bir kere bile ykm'nin onunde bulusup sinemaya gittiyseniz;
  • en az bir yabanci dil biliyorsaniz ve gunluk hayatinizda turistlere alisiksaniz;
  • kampus denilince akliniza sadece ege universitesi'nin kampusu geliyorsa;
  • cuzdaninizda en az bir tane kentkart varsa;
  • cevrenizde birilerinin karsiyaka ve izmir'in geri kalanini karsilastirdigini duyunca kulak kabartiyor ve hatta itiraz ediyorsaniz;
  • izmir'in cevresindeki yazlik beldelerde biyikli ve gobekli ankarali ve istanbullulari gormek sizi rahatsiz ediyorsa;
  • en son gittiginiz milli macin tarihini hatirlamiyorsaniz;
  • basketbolu futboldan daha cok seviyorsaniz;
  • yaya gecidi kavramindan habersizseniz;
  • kusadasi'na ada diyorsaniz;
  • ugrak ve bahane'nin yerini biliyorsaniz;
  • izmir'de sadece iki mcdonald's olan zamanlari hatirliyorsaniz;
  • montro ve lozan, size avrupa sehirlerini hatirlatmiyorsa;
  • toplumsal sevinclerde ve kutlamalarda akliniza gidilecek sadece tek bir bulusma yeri geliyorsa;
  • otobuste size biletini ya da kentkartini veren kisi karsiliginda para almamakta israr ediyorsa;
  • her yil okulun ilk haftasi elinizde listeyle sevgi yolu'na gidiyorsaniz;
  • yolda biriyle carpiþinca digerinin hatasi olmasina ragmen refleks olarak gulumseyip ozur diliyorsaniz;
  • trafikte 34 plakali suruculerden sikayetciyseniz;
  • yengen deyince akliniza yiyecek bir seyler geliyorsa;
  • konak meydani'nda vapura giden yoldaki cesmeden bir kez bile su icmisseniz;
  • "bi yer" denilince gercekten akliniza belli bir yer geliyorsa;
  • kordon'da gunesin batisini izlemenin bir ayricalik oldugunu dusunuyorsaniz;
  • "okulu asmak" ya da "okulu kirmak" yerine "okulu ekmek" diyorsaniz;
  • fuar denilince akliniza lunapark geliyorsa;
  • size dogru yaklasan bir kamera ile mikrofon gorunce hizli adimlarla yolunuzu degistiriyorsaniz;
  • evinize en fazla 100 m uzaklikta bir tansas magazasi varsa;
  • baska bir sehre gittiginizde orada yasayanlara aciyorsaniz;
  • her piyasa yapmaya cikisinizda akliniza gidilecek 1-2 semt geliyorsa;
  • goztepe, cankaya, bahcelievler isimlerinin sadece izmir'de kullanildigini saniyorsaniz;
  • uzaktayken "ahh simdi izmir'de olsaydim..." diyorsaniz;
siz izmirlisiniz....;)

Saturday, 26. March 2005

Cırak

GEÇEN gün televizyonda "Çırak" programını izlerken aklımıza Haldun Taner geldi.
Nereden nereye, diyeceksiniz.
"Çırak" programında, gençlerin iş yetenekleri araştırılıyor, o gün kestane sattılar, bu hafta lokantada çalışacaklarmış...
Yani, iş yetenekleri değerlendiriliyor, buna göre işe alınacaklar.
* * *
OYSA Haldun Taner'in "Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım" oyununda işe alınmanın, göze girmenin başka yöntemleri vardır.
"Vicdani" ile "Efruz" toplumun simgesidir.
"Vicdani", kendisini patrona tanıtır:
"Kumarım, işretim, safahatım yoktur. Pazarları bile çalışırım, hiç değilse evdeki bozuk muslukları, masaları, saatleri tamir ederim. İlan buyurduğunuz işe layık mıyım, bilemiyorum. Daha ehil kimse varsa, ekmeğini almak asla aklımdan geçmez, Ama beni almak inayet ve teveccühü gösterecek olursanız, o zaman fedakârane, cansiperane çalışırım. Allah'a şükür kanaatkâr bir insanım. Bir lokma, bir hırka, ne verseniz kabulüm. (...) Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım."
Patron "Vicdani"yi 350 lira aylıkla işe alır.

* * *
ARKADAN aynı işe talip "Efruz" içeri girer:
"İçki içerim, kumar severim, üzerinize afiyet kadınlara da çok düşkünümdür. İçki, insanın ayağını yerden keser; kumar, insanı paraya cimrice bağlanmaktan kurtarır, kadın da malumu âliniz, hayatın tuzu biberi, salçasıdır. Masrafım çok olduğu için maaşım dolgunca olmalı. Vermezseniz çalarım. Göz açtırmazsanız kaçarım. Kazancınızdan yüzde on prim isterim."
Patron bonservis isteyince de Efruz masanın üzerine garsoniyerinin anahtarını ve kız arkadaşının mayolu resimlerini koyar.
"Vicdani"ye ayda 350 lira veren patron, "Efruz"u 1800 liraya zor razı eder.

* * *
NEREDEEEE, eski patronlar nerede?..
"Vicdani'ler" ile "Efruz'lar" artık yok mu?
Hiç olmaz mı?
Ama şimdi hiç olmazsa, kestane satmakla başlayan sınav, garsonlukla sürüyor. Bakalım ne işlerin altından kalkacaklar?
Göreceğiz!

h.pulur@milliyet.com.tr

Ara

 

Vesaire

Ç ç Ğ ğ İ ı Ö ö Ş ş Ü ü

»» Türk Harfleri Çevirmeni

»» Bize Ulaşın
»» RSS:Başlıklar

Arşiv

April 2025
Sun
Mon
Tue
Wed
Thu
Fri
Sat
 
 
 1 
 2 
 3 
 4 
 5 
 6 
 7 
 8 
 9 
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
 
 
 
 
 
 

Sıcağı sıcağına

https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
zehni - 9. Mar, 17:18
von Blogger zu Blogger
Würdest Du mir ein Interview geben? Ich schreibe unter...
ChristopherAG - 5. May, 01:06
Su akıyor ve ben gidiyorum...
Sonra fark ettim ki Su akıyor rüzgar esiyor Yağmur...
zehni - 15. Apr, 13:42
Sana..
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana Mey süzülmüş...
zehni - 15. Apr, 13:32
Görenlere Aşk ola
Asik olan ummana düser vay vay vay Hayvan gelir insan...
zehni - 25. Dec, 16:15
İnek nasıl kaşınır?..
İNEĞİN köydeki Atatürk büstüne sürünmesi ve büstü devirip...
zehni - 26. May, 20:22
Takvimlerden haberin...
GECELER DÜŞMAN Söz - Beste : Adnan Ergil Takvimlerden...
zehni - 26. May, 20:19
DİNİ YİRMİ KURUŞA SATMAYANLAR
Londra'daki caminin yeni imamı şehre gitmek için hep...
zehni - 10. Apr, 12:48
UPANİŞADLAR
İnsanlığın en eski felsefe eserleri. 4000 yıl önce,...
zehni - 17. Mar, 18:20
YEM BORUSU
Görmüyoruz sanmayın içyüzünü işlerin, O doğru duruşların...
zehni - 14. Mar, 13:02

Users Status

You are not logged in.

Durum

Online for 7497 days
Last update: 15. Jul, 02:03

turkey




Get Firefox!
Get Thunderbird!

CiDDi CiDDi
FUCKUELTE HAYVANI
gayriciddi
KOESHEM
OKUMUSH CHOCUK
SHARKI ve SHIIR
ya$ayarak
Profil
Logout
Subscribe Weblog