pen36 header icon36

ya$ayarak

Tuesday, 8. August 2006

Bir söz

"Bırak sarhoşu, kendisi yıkılsın"

Tuesday, 1. August 2006

ne mutlu türküm diyene

ne mutlu ...

Sunday, 30. July 2006

Kadin milleti

t ı k l a

Friday, 28. July 2006

Bir söz...

Adnan Yücel bir şiirinde diyor ki: Birgün yolunuz uzaklara düşerse/ Sakın türküsüz çıkmayın yollara!...

Wednesday, 26. July 2006

Yalvarıyorum

Ünlü tiyatro sanatçısı ve yazar Yılmaz Erdoğan, terörün neden olduğu ölümlerin durması için yazdığı feryat dolu mektubunu Türk halkına beyaz güvercinle yolladı.

BU bir mektup.Kuş, güvercin kanadına yazıldı.Kimin vicdanına konarsa o okusun diye.Ölüm üzerine...

Mayın üzerine...

Kürt meselesi... Türk meselesi üzerine.

Güzel kelimeler... Ve çirkin kelimeler üzerine.

Ölüme doğru yapılan bu korkusuz koşudan korkuyorum. Mayınlarla parçalanan kardeş cesetleri odamda, yanıbaşımda duruyorlar.

Yazdığım her kelimeye daha bir dikkatle bakıyorlar.

Onlar dün parçalandılar.

Yazıklar olsun diye başlıyor aklıma gelen her cümle şimdi.

Yazıklar oluyor zira, insanın biriktirdiği en güzel şeylere.

Yazıklar oluyor, bir çocuğun Kürtçe, Türkçe veya her ne hal ve her ne dilde ise gülümsemesine...

HER SİLAH ÖLDÜRÜR AMA MAYINDAN KAHPESİ YOKTUR

Sevgiliye hediye almaya, pazar alışverişine çıkmaya, bir bebek sahibi olmaya, sigarayı bırakmaya, piknik yapmaya, bir insanı her şeyden çok sevmeye.... Yazıklar oluyor...

Yazıklar oluyor hayatın bizzat kendisine.

Yapmayın!

Mayınlar döşemeyin geleceğinizin güzergáhına.

Bu kalleşin ne zaman patlayacağı belli olmaz.

Bazen yıllar sonra, bir küçük kız çocuğu çiçek toplarken denk gelir, bazen yirmi yaşındayken ve daha önce hiç görmediğin bir yerde, daha önce hiç tanımadığın insanların arasında hem anayasal hem siyasal hem mukaddes bir yolculuk sırasında....

İnsanoğlu her melaneti icat etti; ama mayından kahpesi yoktur.

Her silah öldürebilir, her zaman öldürme potansiyeli taşır; ama mayın MUTLAKA ÖLDÜRÜR.

Mayın ıskalamaz! O birini mutlaka öldürür!

Uğursuz bir pusuya yatar ve patlayana kadar, bir can üstüne basana kadar bekler.

İnsanın icat ettiği EN ÇİRKİN şey silahtır.

Ve silahların EN ÇİRKİNİ MAYINDIR!

Sebebini unuttum kavganın ve umurumda da değil siyasi tartışmalar. Bir tek şey için dua ediyorum her gece, her gündüz: Kimse genç ölmesin dağlarımızda.

EN GÜZEL KELİME ’BARIŞ’ ARTIK SOYTARI KELİME

Silahlar susmadan sebebi konuşmaya imkán da yok lüzum da.

Aklın sesi, akılsızlık susmadıkça duyulmuyor.

Ve o zaman akla sadece DURUN demek geliyor.

Hemen şimdi DURUN!

Hiçbir haber geçmiyor ajanslar artık, ölümsüz.

İçinde acı olmayan gecemiz yok..

Ne oldu diyorum yine, kim hangi korkunun, hangi uğursuz hesabın peşinde diye...

Barış artık soytarı bir kelime...

Her ağızda var; ama hiçbir yerde yok.

Nerede bu barış?

O, insanın icat ettiği EN GÜZEL kelime.

Ama kelimelerle ne isterseniz onu yaparsınız.

Barış dersiniz; ama savaş manasınadır. Hatta bütün savaşlar barış için yapılır. Ve herkes adil bir barış için savaşır. Ve akıl der ki, aslında savaşmıyorsanız barışmaya başlamışsınız demektir.

Bir barış için yapılması gereken ilk ve belki de tek şey savaşmamaktır.

Silahlar patlamaya başlamışsa orada insanın bulduğu güzel kelimeler orayı terk eder.

SEVDADAN GAYRISINA AĞIDIMIZ OLMASIN

Kelimeler de ölür bazen... Ve kelime cesetleriyle yaşanmaya başlar hayat.

O kelimelerin, o cesetlerin... Nece olduğu, yani bu ölülerin ölürken son nefeslerinde hangi dilde konuştukları artık akılsızlığın gölgesinde soğuyan HAYATIN, YAŞAMANIN ta kendisidir.

Ölen yirmisindedir.

Artık, ardından söylenen ağıtlar kalır.

Ve Anadolu’da ağıt sıkıntısı yoktur.

Kürtçe’de de, Türkçe’de de binlerce ağıt vardır.

Hatta aynı ağıtın hem Kürtçe’si hem Türkçe’si vardır.

Yürek yakmak iyi bir işse, ikisi de eşit derecede yürek yakmaktadır.

Ama yüreğimizde artık dağlanacak yer kalmamıştır.

Sevdadan gayrısına ağıdımız olmasın artık.

Şimdi hepinizin huzurunda yalvarmak istiyorum.

Gördüm anladım, yapacak hiçbir şey kalmadıysa yalvarıyorum işte.

Kendimi küçük düşürmek istiyorum.

Taviz vermek istiyorum.

Kimin elinde bu kanı durduracak bir güç varsa, ister şeytana tapsın ister puta, ister bir tek Allah’a...

DİZLERİMİN ÜSTÜNE ÇÖKTÜM YALVARIYORUM

Kimin dudaklarının ucundaysa bunca gencecik hayat, ben ona yalvarmak istiyorum.

Ne olur? Bu işi durdur.

Ben siyaset miyasetten bahsetmiyorum. Dizlerimin üstüne çöktüm, "Bu genç ölümleri durdur" diyorum.

Kimse ateş etmesin kimseye.

Hiçbir gerekçeyle.

Hatta kendini savunmak için bile...

Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun ve masum güzel bir kelime, masum kal...

Kim hangi mayının yerini biliyorsa yalvarırım söylesin.

Bir káğıda yazsın, bir şişeye koysun, suya salsın söylesin.

Kim hangi mayının yerini biliyorsa, kimin gücü yetiyorsa olası ölümlere engel olmaya, ona yalvarıyorum işte.

İster şeytana tapsın ister puta, ister oralı olsun ister bizim buralı. Gücü yetiyorsa eğer durdursun bu işi.

Ben, bir yurttaş, bir insan olarak kendimi küçük düşürüyorum.

İşte açık açık yalvarıyorum, durdursun durdurmaya gücü yeten.

Süresiz ve sonsuza kadar.

Yalvarıyorum.

Dizlerimin üstüne de çöktüm ve ağlıyorum işte.

YAZGI BİRİNİ KIŞLAYA BİRİNİ DAĞLARA GÖTÜRMÜŞ

Sonra sabahlara kadar tartışalım.

Ama şimdi durdur. Yalvarırım.

Gençler, çocuklar ölüyor, hepsi kardeş, hepsinde aynı muska, aynı yazgı, aynı televizyon, aynı futbol, aynı hayat...

Hepsinin gerisinde dualara bürünmüş paramparça bir sevdalı.

Hepsi genç, hepsi güzel... Hepsi Türk, Hepsi Kürt... Gençler... Yazgının biri kışlaya, diğeri dağlara götürmüş...

Kürtçe’de "cehel" derler.

Kulağa cahil gibi gelir; ama "henüz bilmez" manasındadır, henüz yolun başında manasında...

Yalvarırım ne olacak...

Benden ne eksiltecekse bu yakarış eksiltsin, maksat hayat çoğalsın bu dünya cennetinde.

Bir yangında hep güzel kelimeler yanarken, çirkinleri hayatta kalır...

Kınamak, sövmek, hangi haklı gerekçeyle olursa olsun yangına körükle gitmek.

Ben kimseyi kınamıyorum, ben kimseye sövmüyorum, ben bu işin tamamını SEVMİYORUM.

Kurtulalım istiyorum bu vebadan.

Kimseyi haklı bulmuyorum, kimseyi haksız bulmuyorum.

Küstüm.

’MIRIN’ DENİR KÜRTÇE’DE ’ÖLÜM’DÜR TÜRKÇE’DE

Konuşmuyorum bu konuyu...

Silahlar susana kadar "SİLAHLAR SUSSUN"dan başka konu konuşmak istemiyorum... İstemiyoruz.

Ölmenin, öldürmenin hiçbir türünü, çeşidini sevmiyorum.

Ben genç bir hayat kurtulsun istiyorum her tür kavgadan.

Hatta kavgayı öven şiirlerden bile uzak dursun istiyorum.

Her çocuk çirkin kelimelerden uzakta yaşasın istiyorum.

Eğer o kelime çirkinse, çirkinin hizmetindeyse, Kürtçe söylemişin, Türkçe söylemişin çıfayda...

Hiçbir dil çirkin bir kelimeyi güzelleştiremez.

Ölüm her dilde çirkin bir kelimedir.

"Mırın" denir Kürtçe’de.

Anadolu’da konuşulan bütün dillerde karşılığı vardır.

Bunların içinde resmi olan "ölüm"dür. Türkçe’dir.

Ve ölüm kelimesi, resmi ya da gayri resmi her dilde eşit derecede çirkindir.

"Yaşam"a gelince....

Kelimelerin en şahanelerinden.

İçi açık açık ve kelimenin her manasıyla "hayat" doludur...

Ve hayat, varlığından emin olduğumuz tek şeydir...

DİL, BİR OLUŞLAR ZİNCİRİNİN SONUCUDUR

Kürtçe’de "jiyan" denir.

Yaşam, her dildeki en güzel kelimedir.

Belki bir tek rakibi vardır, o da "aşk"tır elbette.

Aşk...

Kürtçe’de "evin" denir.

Bu kelimelerin içinde resmi olan "aşk"tır; ama aşk kelimesi her dilde eşit derecede güzeldir.

Anadolu’da en az iki kişinin birbiriyle konuşup anlaştığı bir dil varsa ben onu bile öğrenmek istiyorum.

Sadece iki kişi bir dil icat etsin, ben çok merak ederim onu.

Çünkü bu iş öyle kolay değildir.

Dil yani lenguiç, çok geniş ve karmaşık bir sesler organizasyonudur.

Ve bir dilin oluşması, hiç kimsenin tasarlamasına imkán bulunmayan ve yüzyıllar boyu süren bir olaylar, oluşlar zincirinin sonucudur.

Bazı insanlar başka seslerle, bazıları başka seslerle anlaşırlar...

O sesler onların bünyelerinden, yani hayatlarının, kuşaklar boyu yaşamışlıklarının içinden süzülerek akar.

Sonuç her zaman mükemmeldir.

Çünkü bir dilin yapımında milyon, milyar insanın katkısı vardır ve bu katkı o insanlar yaşadıkça devam eder.

’ACI’NIN YANINA ’ŞİFA’ ’İNTİKAM’A ’BAĞIŞLAMA’

İşte bu yüzden bütün diller, insanoğlunun en büyük, en mucizevi eserleridirler.

Ve dil akışkan bir şey, düpedüz bir nehirdir.

Bünyesine uyan her su içine akar.

Her dilde başka dilden göçmen kelimeler vardır.

Onlar o dilin yurttaşı olurlar sonra.

Buna bazısı yozlaşma der; ama "yozlaşma" zaten çirkin bir kelimedir.

Güzel dil ya da çirkin dil diye bir şey yoktur.

Hepsi şaşılası bir kolektif çabanın ürünü, birer insan harikasıdır.

Güzel kelimeler vardır, çirkin kelimeler vardır.

Ve bunlar bütün dillere eşit sayıda yayılmıştır.

Her çirkin kelimenin yanına bir tane iyisini eş edeceğiz.

"Acı"nın yanına "şifa", "zor"un yanına "çaba", "intikam"ın yanına "bağışlama"....

"Ölüm"ün yanına "hayat"!

Sivil olan, sivil hakların geliştirilmesini isteyen bir yurttaş, silaha hiçbir zaman elini sürmemelidir.

Haklılığını sivilliğinden alan kişi sivillikten vazgeçerse haklı olmaktan da vazgeçer...

RESMİ OLANI TÜRKÇE’DİR AMA HEPSİ ÖZGÜRDÜR

Artık sivil de değildir haklı da.

Bir dilde manası çirkin olan, yani çirkin bir şeye isim veya duruma sıfat olan kelime sayısı artmışsa işte o zaman o dil, evet "yozlaşıyor" demektir.

Dil yani lenguiç, iyi kullanılmazsa tehlikeli olur.

Çünkü dil, her türlü kullanıma müsait mükemmel bir ses organizasyonudur.

İnsanları başkalaştırır.

Ama "başka"dan korkmaya gerek yoktur.

"Başka" güzel bir kelimedir.

Çünkü aslında aynı dili konuşan, konuşmayan herkes "BAŞKA"dır.

Ve başka, başkalık güzeldir.

Başkasının başkalığıyla birleşiriz ve bu birleşme bazen AŞK diye patlar.

Ve aşk nerede olursa olsun kendisi dışındaki her şeyi önemsizleştirir.

Biz kendi bahçemizdeki dillerin hepsini bilek, öğrenek, bir de üstüne İngilizce, Fransızca filan çakıp dünyanın karşısına çıkak.

Diyek ki bizim bahçede insanoğlunun şu kadar senede imal ve muhafaza ettiği diller, hazineler var!

Süryanice var, Keldanice var, daha araştırsak bulacaklarımız var...

Bunların içinde resmi olanı Türkçe’dir.

Ama hepsi Türkçe kadar özgürdür diyelim.

KÜRTÇE’Yİ CENDEREDEN TÜRKÇE KURTARACAKTIR

(Hem belki diğer dişlerini de yaptırmasına yardım edebiliriz şu tek dişli, tek taşlı medeniyetin.... "BİZ"i düzeltirsek herkesi düzeltiriz.)

Hepimizin eşit derecede duyacağı bir gururla dünyaya diyelim ki:

Bizzat Türkçe’nin kendisi diğer dillerimizin güvencesidir.

Çünkü onları özgürleştiren şeyler Türkçe yazılacaktır.

Türkçe bizim ortak dilimizdir ve ortak kimliğimizi oluşturur.

Ve Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi iyileştirebilir.

Kürtçe’yi bu cendereden çıkarabilir.

Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir.

Onu özgürleştirir...

Kürtçe’yi, korku salan, öfke çağrıştıran bir meselenin parçası olmaktan, bu hiç hak etmediği yankısından Türkçe kurtaracaktır.

Çünkü DİL güncel bir mesele değildir.

Güncel bir kavganın konusu olması, hiç hak etmediğimiz bir trajedidir.

Ve kavga da (ki Kürtçe şer denir), trajedi de (ki ona Kürtçe’de de trajedi denir) çirkin kelimelerdir.

Elbette bütün kelimelerle ilgili kullandığım "güzel" ve "çirkin" kelimeleri tırnak içindedir.

Bazı tırnak kalın, bazısı incedir; ama hepsi tırnak içindedir.

Çünkü asıl güzel olması gereken, kelimelere yön veren mekanizmadır ve bildiğim kadarıyla ona da akıl denir.

TAKATİMİN SONUNDAYIM ELİMDE SADE KELİMELER

Akıl dilin patronudur ve hiçbir zaman ve hiçbir koşulda yetkilerini akılsızlığa, öfkeye devretmemelidir.

Bu bir mektup.

Kanamalı bir güvercinin kanadına yazıldı.

Hangi yüreğe konarsa o okusun ve bu ölümcül gidişi durdurmak için yapabileceği bir şey varsa hemen şimdi yapsın diye yazıldı.

Ölüm üzerine...

Mayın üzerine yazıldı.

Kürtçe meselesi, Türkçe meselesi üzerine bir yakarış bu.

Ben... Yani kalemden başka silah, vicdanından başka pusula tanımayan, bilmeyen ben...

Ne elimde dünyayı kurtaracak bir bilgi var, ne düşleri aydınlatacak bir lamba...

Elimde sade kelimeler...

Dizlerimin üstüne çöktüm, ağlıyorum.

Takatimin sonundayım ve durun diyebiliyorum sadece.

Yalvarırım... Durun!

Durdurun!

Yılmaz ERDOĞAN

Monday, 24. July 2006

BIM'de eski sevgiliyi görmek

BIM'e dogru yola çiktim. zaten iki adim ötesi BIM.
annemin terliklerini giyip çikayim lan dedim, kim iki saat simdi bagcik
baglayacak.
ama olgun bir erkek insanda egreti duran seylerin basinda anne
terligi geliyormus, ben bunu anladim.
BIM her zamanki gibi sakindi. klima çalisiyor ama sogutmuyordu.
nasil bir klima lan bu diyerek incelemeye basladim; ama görevli beni
ballici sandi, çünkü ayaklarimda da acayip terlikler altimda çamasir
suyu siçrayip da rengi atmis bir pijamayla pek de güzel bir gaspçi
havasi veriyordum.
"abi bu klima üflemiyor galiba" dedim.
ama cevap vermedi, isine döndü.
tam arkami dönüp gidecekken tanidik bir ses duydum.
pek bir tanidik.
sanki bir zamanlar kulagima "askim" ,"seni seviyorum" diyen bir ses.
yavasça arkami döndüm. evet, eski sevgilimdi bu. bir zamanlar
sevdigim kadindi. bir zamanlar elele tutusarak mal gibi gezdigimiz
kadin. simdi nisanlisiyla BIM'e gelmis alisveris yapiyordu.
bir zamanlar asik oldugum kadindi bu.
evet bir zamanlar ugruna canimi verebilecegim kadindi bu.
ben saskinliktan elimdekileri yere düsürünce bunlar birden irkildi
ve hemen arkasini döndü. ben, beni görmesinler diye hizlica asagiya
egildim ama lanet olasi BIM'de raf diye bir sey yok ki.
tansas olsa arkadaki adam seni göremez ama raf yerine kolilerde
ürün sergileyen BIM sayesinde saklanamadim.
peki size sorarim. siz arkanizi döndügünüzde, devekusu gibi
saklandigini sanan ama ayaginda ufak numara anne terlikleriyle
siçar gibi çömelmis ve kiç çatali gözüken bir adam görseniz ne
yaparsaniz?
iste onlar da öyle yaptilar. bastilar kahkahayi.
yavas ve gurur yikilmisça ayaga kalktim. gözlerine baktim.
bana bakti, mahzun bir bakis görmek isterdim ama alay ediyordu
resmen. ayaklarima bakiyordu. anne terligi giymis, parmaklari
ucundan çikmis bir ayak. buydum iste.
sen bu adamla bir zamanlar çikmistin. simdiki sevgilin çok iyi
giyinmis ama bir bak bakayim ona. BIM'de bu siklik?
sence de biraz samimiyetsiz degil mi?
ben en azindan yakisiyorum buraya. içimden geldigi gibiyim.
böyle düsündüm ama sonra hassiktir dedim.
adam kapmis kizi, ben de lavuk gibi pijamayla terlikle geziyorum.
kim naapsin lan beni.
"nasilsin görüsmeyeli?" dedim.
"iyiyim" dedi. "ne güzel" dedim. "hihi" dedi.
gittikçe gerginlesiyordu ortam.
yeni sevgilisi killandi mi acaba diye baktim ama
"nasil olsa bu lavuktan bir zarar gelmez" düsüncesi hasil oldugundan
zerre s..kinde degildim herifin.
adam en ucuz kangal sucugu seçmekle mesguldu.
"niye böyle olduk biz?" der gibi baktim.
"ne diyorsun?" der gibi bakti bana.
"niye böyle olduk diyorum?" der gibi tekrar baktim.
"ne diyorsun anlamiyorum" der gibi tekrar bakti bana.
"neyse s..ktir et" der gibi baktým....
s..tir etti alisverise devam etti.
bir gülegüle demeden.
gözyaslarimi saklayarak elimden düsürdüklerimi aldim ve kasaya
gittim. bir de peçete aldim, gözyaslarimi silmek için.
kasadaki görevli yine balliciymisim gibi bakti bana,
"paran var mi" der gibi bakti bana, bana bakmasin artik kimse.
al lan parani der gibi uzattim, para üstü beklemeden çiktim ama
sonra hemen geri dönüp sahsiyetsizce aldim paranin üstünü.
tam çikacakken fis almayi unuttugum aklima geldi.
dönüp onu da aldim.
mina koyim, bir romantizm de yasayamadik be.
eve giderken serkan geldi yavasça yanima.
tek dostum, yoldasim, üzgün oldugumu anlayabilen tek insan.
"abi bir sey diycem. pijamanin kiçinda delik var, kiçin gözüküyor,
baya bir büyük"
o günden beri evdeyim.
BIM'e de kapiciyi yolluyorum.


[atif 19/07/2006]

Wednesday, 19. July 2006

işte bunu anlatmak istemiştim

Ünlü bir besteci, bir eserini küçük bir topluluk önünde çalmış. Orada bulunanlardan biri, besteciye, bu eseriyle ne anlatmak istediğini sormuş. Besteci, tekrar piyanonun başına geçip, aynı eseri bir daha çalmış ve sonra soruyu soran beyefendiye dönerek "İşte" diye cevap vermiş, "işte bunu anlatmak istemiştim!"

Monday, 17. July 2006

Zidan

Biz olayı böyle gördük:
t ı k l a

Fransızlar olayı böyle gördü
t ı k l a

İtalyanlarsa böyle gördü:
t ı k l a

Gazeteler de böyle anlattı:
t ı k l a

Monday, 26. June 2006

"Vergi dairesine giderken nasil giyineyim?

Adami, vergi dairesine cagirmislar. Yaninda butun
defterlerini ve hesaplarini da getirmesini istemisler.

Adam korku icinde, mali danismanina gitmis. Sormus:
"Vergi dairesine giderken nasil giyineyim?. Ne tur bir
izlenim birakirsam, bana daha az vergi cezasi
keserler?.

" Mali danisman ogut vermis: "En eski
elbiselerini giy. Yoksul, muhtac bir goruntu ver ki,
sana az ceza kessinler. "

Adam guvenemeyip, bir de avukatina danismis. Avukat,
mali musavirin tam tersi bir ogut vermis: "En yeni, en
pahali elbiseni giy. Guvenli, kendinden emin bir
goruntu ver ki, az ceza kessinler vergiciler."

Adami bu ogutler tatmin etmemis. Aklina guvendigi,
filozof bir arkadasina ayni soruyu sormus. Bu akilli
arkadas bir hikaye anlatmis.

Soyle demis: "Bir gelin,
zifaf gecesi ne giymesi gerektigini bir arkadasina
sorar. O da, girtlaga kadar kapali, koyu renk bir
gecelik giymesini tavsiye eder. Bir baska arkadasi
ise, dekolte, seffaf bir gecelik giymesini soyler."

Adam, bu hikayeyi dinledikten sonra, sorar: "Zifaf
gecesi ne giyecegini bilemeyen gelinle, vergi
dairesine giderken ne giyilecegini soran benim aramda
ne gibi bir ortak yan var ki?"

Adamin arkadasi gulerek, izah eder: "Ne giyersen giy,
basina gelecek sey aynidir. "

Sen olsan ne yapardın......

Mutluydum. Kiz arkadasimla bir yildan beri nisanliydik ve evlenmeye karar verdik. Ailem bize her türlü yardimi yapti,arkadaslarim cesaretlendirdiler ve kiz arkadasim rüya gibiydi!! Fakat beni rahatsiz eden bir sey vardi; nisanlimin küçük kiz kardesi. Müstakbel baldizim açik-saçik giyinen yirmi yaşında bir afetti. Ne zaman yakınıma gelse öne egilip iç çamaşir sovu yapardı. Bunu baskalarının yanında yapmadığı için temkinli olmalıydım. Bir gün baldız dügün davetiyelerini kontrol etmek için beni yanina çagirdi. Yanina vardigimda yalnizdi; yakinda evlenecegimi, bana karsi engelleyemedigi ve engellemek istemedigi duygu ve arzularinin oldugunu kulagima fisildadi. Kendimi ablasina adamami ve evlenmeden önce benimle yatmak istedigini söyledi. Söyleyecek bir kelime bulamadim.Tamamen
şoke olmustum."Yukari yatak odama çikiyorum ve eger beni istiyorsan yukari gel" dedi. Afallayip kalmistim, merdivenleri çikarken arkasindan şok içinde bakiyordum.Merdivenlerin sonuna vardiginda
pantalonunu çikartip asagiya bana dogru firlatti. Bir kaç dakika öylece kalakaldim. Sonra arkami dönüp ön kapiya dogru yürüdüm.Kapiyi açtim ve evden çikarak arabama dogru yürümeye basladim ki, Müstakbel kayinpederim disarida bekliyordu. Gözyaslari içinde sevgiyle bana sarilarak, "Küçük sinavimizi basariyla geçtigin için hepimiz çok mutluyuz, kizimiza senden iyi bir damat bulamazmisiz. Ailemize hosgeldin."

Not: Hikayenin ana fikri... Siz siz olun, prezervatifiniz daima arabanizda dursun...

Ara

 

Vesaire

Ç ç Ğ ğ İ ı Ö ö Ş ş Ü ü

»» Türk Harfleri Çevirmeni

»» Bize Ulaşın
»» RSS:Başlıklar

Arşiv

April 2025
Sun
Mon
Tue
Wed
Thu
Fri
Sat
 
 
 1 
 2 
 3 
 4 
 5 
 6 
 7 
 8 
 9 
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
 
 
 
 
 
 

Sıcağı sıcağına

https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
zehni - 9. Mar, 17:18
von Blogger zu Blogger
Würdest Du mir ein Interview geben? Ich schreibe unter...
ChristopherAG - 5. May, 01:06
Su akıyor ve ben gidiyorum...
Sonra fark ettim ki Su akıyor rüzgar esiyor Yağmur...
zehni - 15. Apr, 13:42
Sana..
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana Mey süzülmüş...
zehni - 15. Apr, 13:32
Görenlere Aşk ola
Asik olan ummana düser vay vay vay Hayvan gelir insan...
zehni - 25. Dec, 16:15
İnek nasıl kaşınır?..
İNEĞİN köydeki Atatürk büstüne sürünmesi ve büstü devirip...
zehni - 26. May, 20:22
Takvimlerden haberin...
GECELER DÜŞMAN Söz - Beste : Adnan Ergil Takvimlerden...
zehni - 26. May, 20:19
DİNİ YİRMİ KURUŞA SATMAYANLAR
Londra'daki caminin yeni imamı şehre gitmek için hep...
zehni - 10. Apr, 12:48
UPANİŞADLAR
İnsanlığın en eski felsefe eserleri. 4000 yıl önce,...
zehni - 17. Mar, 18:20
YEM BORUSU
Görmüyoruz sanmayın içyüzünü işlerin, O doğru duruşların...
zehni - 14. Mar, 13:02

Users Status

You are not logged in.

Durum

Online for 7495 days
Last update: 15. Jul, 02:03

turkey




Get Firefox!
Get Thunderbird!

CiDDi CiDDi
FUCKUELTE HAYVANI
gayriciddi
KOESHEM
OKUMUSH CHOCUK
SHARKI ve SHIIR
ya$ayarak
Profil
Logout
Subscribe Weblog