Kültür
'Kültür' Bakanlığı'nın neden 'Turizm'le birleştirildiğini hiçbir zaman anlamadım zaten. Sanırım 'kültür' deyince turistlere sattığımız incik boncuklardan ve otellerde düzenlenen 'şark gecesi animasyonlarından' başka bir şey düşünmediğimizden olmalı.
Yeni 'Kültür ve Turizm Bakanı', Rus turistlerin 'sonradan görme ve görgüsüz' olduğunu söylemiş. Gerçi sözünü sonradan geri almış, ama nafile. Söylenen, söylenmiştir. Ama bu sözlere itirazım var. Birincisi, Rus halkı katiyen görgüsüz ve kültürsüz bir halk değildir. Dünya edebiyatına, müziğine, bilimine katkıda bulunmuş olan ve çok iyi eğitim görmüş olan bir halktır Rus halkı. Dünyanın en çok kitap ve gazete okuyan ulusları arasındadır. Bu konularda Ruslarla sidik yarışına kalkışmamız hiç de akıllıca olmaz derim.
İkincisi, sayın Bakan'ın derin hikmetler içeren açıklaması, 'Eyvah, ya şimdi Rus turistler küser de bize gelmezse' endişesiyle 'turizm' açısından değerlendirildi. Ama unutmayalım ki sayın Atilla Koç, aynı zamanda 'kültür' bakanıdır. Ve bu açıklaması öncelikle 'kültür' açısından değerlendirilmelidir.
İşin turistik yanını bilmem, ama böyle bir Kültür Bakanımızın olmasına
üzüldüm. Bakan'ı, 'Ormancı Cinayeti'nin geçtiği Belen Kahvesi'nin açılışını yaparken izledim. Önce başladığı cümleyi bitirebilecek mi, diye derin bir kaygıya kapıldım. Sonra Bakan bey cümlesini bitirince çok sevindim, 'Aferin Kültür Bakanımıza,' diye düşündüm. Rus turistlere ilişkin gözlemini televizyonda dinleyemedim, ama gazetede okuyunca, 'Oldu mu ya,' dedim kendi kendime, 'bir Kültür Bakanı böyle konuşur mu?'
Bu işin kültürel fiyaskosu, turistik fiyaskosundan daha derinde yatıyor
ve daha önemlidir.
Kültür bakanlığı olan ülkelerde genellikle kültür bakanı, ülkenin önde gelen yazarları sanatçıları, bilim adamları arasından büyük bir özenle seçilir. 'Kültür Bakanı', bir bakıma, ülkesinin ve partisinin kültür düzeyini yansıtan bir elçi gibi algılanır. Ve bu öyle herkesin taşıyabileceği bir yük de değildir.
Yalnız şu anda Kültür Bakanlığı yapmakta olan değerli politikacıyı hedef alarak konuşmuyorum. Bunlar ilk izlenimlerdir, yanılıyor da olabilirim. Ama şu var ki, uzun süredir bu bakanlığa atanan kişerden pek azı gerçekten 'kültür adamı' niteliğini taşımıştır. Çoğu da, kendisini 'kültür' bakanı olmaktan çok, 'turizm' bakanı olarak gördü. Zira para ordadır.
Çoğunun bakanlığa atandığı anda kafalarında bir kültür politikası olmadığı gibi, daha sonra da böyle bir dertleri olmamıştır.
Oysa Türkiye, hızla 'geleneksel kültürünü yitiren', onun yerine de çağdaş bir kültür alternatifi veya sentezi yaratamadığı için, kültürel alanda büyük bir boşluk yaşayan bir ülkedir. Bu konuda çok şeyler yapılabilir, en azından yaklaşımlar geliştirilebilir, yollar açılabilir. (Balede 'Türk adımı' gibi tuhaflıklara düşmeden.)
Bırakın bu derin konuları. Kültür Bakanlığı, Aziz Nesin gibi, Nâzım Hikmet gibi, Ruhi Su gibi, Sivas'ta yakılanlar gibi, Sabahattin Ali gibi, Ahmet Taner Kışlalı gibi, Uğur Mumcu gibi, Turan Dursun gibi.. kültür adamlarımıza sahip çıksa, onların başına gelenlerin bir daha olmaması için uğraşsa, bu bile yeter.
Sahi, Orhan Pamuk'un kitaplarını yakmaya kalkan kaymakam olayında Kültür Bakanlığı'nın bir tavrı oldu mu? Örneğin kütüphanelerde hiç Orhan Pamuk kitabı yokmuş, birer tane göndersek iyi olur, diyemez miydi?
Tamam, tamam, saçmalıyorum galiba.
Türker Alkan, Radikal, 08/04/2005
Yeni 'Kültür ve Turizm Bakanı', Rus turistlerin 'sonradan görme ve görgüsüz' olduğunu söylemiş. Gerçi sözünü sonradan geri almış, ama nafile. Söylenen, söylenmiştir. Ama bu sözlere itirazım var. Birincisi, Rus halkı katiyen görgüsüz ve kültürsüz bir halk değildir. Dünya edebiyatına, müziğine, bilimine katkıda bulunmuş olan ve çok iyi eğitim görmüş olan bir halktır Rus halkı. Dünyanın en çok kitap ve gazete okuyan ulusları arasındadır. Bu konularda Ruslarla sidik yarışına kalkışmamız hiç de akıllıca olmaz derim.
İkincisi, sayın Bakan'ın derin hikmetler içeren açıklaması, 'Eyvah, ya şimdi Rus turistler küser de bize gelmezse' endişesiyle 'turizm' açısından değerlendirildi. Ama unutmayalım ki sayın Atilla Koç, aynı zamanda 'kültür' bakanıdır. Ve bu açıklaması öncelikle 'kültür' açısından değerlendirilmelidir.
İşin turistik yanını bilmem, ama böyle bir Kültür Bakanımızın olmasına
üzüldüm. Bakan'ı, 'Ormancı Cinayeti'nin geçtiği Belen Kahvesi'nin açılışını yaparken izledim. Önce başladığı cümleyi bitirebilecek mi, diye derin bir kaygıya kapıldım. Sonra Bakan bey cümlesini bitirince çok sevindim, 'Aferin Kültür Bakanımıza,' diye düşündüm. Rus turistlere ilişkin gözlemini televizyonda dinleyemedim, ama gazetede okuyunca, 'Oldu mu ya,' dedim kendi kendime, 'bir Kültür Bakanı böyle konuşur mu?'
Bu işin kültürel fiyaskosu, turistik fiyaskosundan daha derinde yatıyor
ve daha önemlidir.
Kültür bakanlığı olan ülkelerde genellikle kültür bakanı, ülkenin önde gelen yazarları sanatçıları, bilim adamları arasından büyük bir özenle seçilir. 'Kültür Bakanı', bir bakıma, ülkesinin ve partisinin kültür düzeyini yansıtan bir elçi gibi algılanır. Ve bu öyle herkesin taşıyabileceği bir yük de değildir.
Yalnız şu anda Kültür Bakanlığı yapmakta olan değerli politikacıyı hedef alarak konuşmuyorum. Bunlar ilk izlenimlerdir, yanılıyor da olabilirim. Ama şu var ki, uzun süredir bu bakanlığa atanan kişerden pek azı gerçekten 'kültür adamı' niteliğini taşımıştır. Çoğu da, kendisini 'kültür' bakanı olmaktan çok, 'turizm' bakanı olarak gördü. Zira para ordadır.
Çoğunun bakanlığa atandığı anda kafalarında bir kültür politikası olmadığı gibi, daha sonra da böyle bir dertleri olmamıştır.
Oysa Türkiye, hızla 'geleneksel kültürünü yitiren', onun yerine de çağdaş bir kültür alternatifi veya sentezi yaratamadığı için, kültürel alanda büyük bir boşluk yaşayan bir ülkedir. Bu konuda çok şeyler yapılabilir, en azından yaklaşımlar geliştirilebilir, yollar açılabilir. (Balede 'Türk adımı' gibi tuhaflıklara düşmeden.)
Bırakın bu derin konuları. Kültür Bakanlığı, Aziz Nesin gibi, Nâzım Hikmet gibi, Ruhi Su gibi, Sivas'ta yakılanlar gibi, Sabahattin Ali gibi, Ahmet Taner Kışlalı gibi, Uğur Mumcu gibi, Turan Dursun gibi.. kültür adamlarımıza sahip çıksa, onların başına gelenlerin bir daha olmaması için uğraşsa, bu bile yeter.
Sahi, Orhan Pamuk'un kitaplarını yakmaya kalkan kaymakam olayında Kültür Bakanlığı'nın bir tavrı oldu mu? Örneğin kütüphanelerde hiç Orhan Pamuk kitabı yokmuş, birer tane göndersek iyi olur, diyemez miydi?
Tamam, tamam, saçmalıyorum galiba.
Türker Alkan, Radikal, 08/04/2005
yilmaz - 19. Jul, 11:10
Trackback URL:
https://yilmaz.twoday.net/stories/845950/modTrackback