pen36 header icon36

ya$ayarak

Thursday, 30. June 2005

finks'in kadınları

Kadınları anlamak zordur biliyorum. Sevmek kolay, onların sevgisini kazanmak ise zor.

Hele bir de okumuş, özgürlüğüne düşkün ise sevilen kadın, yandı onu seven. Yandı ki nasıl bir yanma. Ne dostu anlar onu, ne de yoldaşı.

Mitolojide Sfinks diye bir yaratık vardır. Kafası kadın bedeni aslan, kanatlı bir canavar. Mitoloji deyip geçmemek gerek. Onlar hayatın içinden çıkan çırılçıplak ama kabulü zor gerçeklerdir.

Sfinks’in işi soru sormaktır, tıpkı bugünkü kadınlar gibi.

Daha doğrusu bir tür bilmece..

Bilen kurtulur mitolojiye göre. Bilmeyen ölür.

Bu gücü aslan, kafası kadın ve de uçabilen yaratık, hiç de yabancı gelmiyor bana. Bugünkü okuyan, özgürlüğüne düşkün kadınlara tekabül ediyor bu mitolojik canavar.

Kadın sorular sorar durmadan… “Neredeydin?… Kiminleydin?… Kim vardı?… Ne yaptın?” türünden.. Bu sorular belalı sorulardır.

Soran kadın kuşku yüklüdür. Ne ilginçtir ki bu kuşkularında yanılan kadın sayısı yok denecek kadar azdır.

Kadın cevabı olmayan sorular sorar ve erkek o cevabı olmayan sorulara çocuksu yanıtlar vererek kurtulacağını sanır. Ama erkeğin kurtulduğunu gösteren bir örnek henüz yoktur.

Kadın kıskançtır.

Kıskançlığında yanıldığı da görülmemiştir. Onun kıskançlığı bilgisiz bir bilgelik içerir. Kadın erkeğini birinden kıskandığı zaman, erkek çocuksu ne tür yalana baş vurursa vursun kadını ikna edemez. Kadın hem kuşkusunun hem de kıskançlığının haklılığını ispatlar her zaman. Erkek, şeker çalmış çocuklar gibi büzüşür ve suçluluğunun utancı içinde bir köşede öyle bekler.

Sfinks sorduğu bilmeceyi bilmeyenleri öldürüyordu. Bugünün kadını sorduğu soruyu yanıtlayamayanları, öldürmüyor, süründürüyor. Onları tutsak alıyor, yalan bataklığında alçaltıyor, suçluluk psikolojisi içinde onları kölesi yapıyor.

Sfinks bir canavardı mitolojide. Bunlar gerçek.

Kadın bana göre Sfinks’in bilmeden izinde gidiyor. Ona ihanet etmeden. O bir anlamda kadınların ruh tanrısına tekabül ediyor.

Kadın o gün de bu gün de aynı kadın. Soru soruyor bilmen gerek. Bilmediysen yandın..

Tarih kadına olağanüstü özellikler yüklemiş. Onlar tanrıçadırlar. Örneğin Palas Athena akıl ve erdem tanrıçası. Bir diğeri güzellik tanrıçası falan.

Peki bugün nedir durum?

Aynı…

Tıpatıp aynı..

Yine onlar güzel, yine onlar önemli, yine onlar yetişilmesi gerekenler, değer verilenler, saygı ve nezaket gösterilenler.

Tanrım erkeği neden bu kadar eksik yarattın diye itiraz ediyor geçmişte erkekliğin sıkıntısını çekenler. Neden tutsak ettirdin sevmesini bilmeyen, aşktan anlamayan bu yaratıklara erkeği.. Erkek eksikse ne yapalım. Yapamıyorsa memeleri süt, tutamıyorsa karnında canlı, bize tanrıça olarak sunulan kadınlara kölelik de çok ağır bir ceza değil mi?

Soru soruyor durmadan kadınlar.

Geriliyor erkek sorular karşısında. “Kendimi sorguda hissediyorum” diyor ama ne fayda. Soru yağmuru devam ediyor. Cevabı olmayan sorular. Yada cevabı verilemeyen sorular. Sorarken yok ediyor kadın, sorgulanırken alçalıyor erkek.

Sfinks’in kadınları bunlar..

Başka kadınları kıskanıyorlar durmadan. Başka tanrıları ve kralları çekemeyenler gibi. Rakiplerine aman vermek istemiyorlar Sfinks’in özgür ve eğitimli kadınları.

Önce erkeğin ilişkilerini yok ediyorlar. Sonra tutkularını. Sonra kişiliğini. Ve beni seviyorsan, yalnız beni sevmelisin, diye dayatıyorlar tek tanrının zorba dini gibi sevgiyi. Aşktır erkeğin tek varlığı. Onu elinden alıp, bedenlerinin sıcak ve kilitli bölgelerine hapsediyorlar. Ve erkek artık yoktur.

Sfinks öldürüyordu sorduğu soruların cevabını vermeyenleri.

Sfinks’in askerleri süründürüyor kendilerine biat etmeyenleri.

Varlıklarını yok ediyor erkeklerin.

Salak erkekler bunu aşk zan ediyor ve veriyorlar özgürlüklerini Sfinks’in yeni nesillerinin eline.

Aşk erkeğe ait bir duygudur, süt vermek kadına.

Erkek süte özenmemeli, kadın da aşka.

Erkek kadınsız yapamaz tutsak olur Sfinks’cilere. Kadın tek başına yaşamakta marifetlidir kafa tutar tanrıya.

Sfinks’in yeni nesilleri değiştirmiş soruları. Eskiden zeka gerektiren sorular sorulurdu kurbanlara, şimdinin Sfinks’cileri para gerektiren özellikler arıyor erkeklerde.

Aşk güzeldir, aşık gibi davranmaksa çirkin, bütün kadınları koynumuza soksalar bile, biz cinselliğimize olan tutsaklığımızı yok etmeliyiz ilkin.

Nesimi Karikutal

Monday, 27. June 2005

Memleketimden manzaralar 2706

Saturday, 25. June 2005

Kazım Koyuncu'yu kaybettik!..

Karadenizli müzisyen Kazım Koyuncu (33), uzun süredir kanser tedavisi gördüğü Amerikan Hastanesi'nde hayatını kaybetti. Kazım Koyuncu için yarın, 27 Haziran'da yapılması planlanan ve Koyuncu'nun da adının geçtiği ''Hey Gidi Karadeniz'' konserinin gerçekleştirileceği Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda tören düzenlenecek.

Aşkın ve doğanın Lazca'sı

Bayhan GÜLERHAN

Kazım Koyuncu, Artvin-Hopalı. 1993'te "Dünyanın ilk Laz rock grubu"nu kurdu. Lazca şarkıların yer aldığı "Viya" adlı albümü geçtiğimiz yıl çıksa da son günlerde büyük ilgi görüyor. Çünkü Koyuncu, tv dizisi "Gülbeyaz"ın müziğinin de bestecesi. Viya, Karadeniz dalgalarında yüzükoyun aletsiz sörf yapmak demek. Koyuncu, anadili Lazca'da ilerlemesini polise borçlu. Üniversite yıllarında siyasi şubede sorgulanıyor. Sorgucu, "Gel seninle Lazca konuşalım, daha iyi anlaşırız" diyor.

Kazım Koyuncu, "Şarkılarımda bütün Karadeniz türkülerinde olduğu gibi aşk ve doğa teması var" dese de hemşehrisi müzisyenlerden farklı. Şarkılarında halkına, gözleri yaşararak sitem ediyor. "Benim bölgemin insanı kendini unuttu. Çocukluğumda yaşadığım güzellikler artık Karadeniz'de yok. İnsanların taş binalarda oturmasından, yaşam tarzlarından mutsuzum. Burası öyle bir bölge ki dağlarının yeşilini göremezseniz, denizini koklayamazsanız orada yaşamanın bir anlamı yoktur." Koyuncu'ya göre Karadeniz'de doğup da bir kez olsun viya yapmayan çocuk yok. Kendisi de viya yapmış, üstelik yüzme bilmeden. Şimdiki çocukların, Karadeniz'e çile olmuş sahilyolu projesi yüzünden denizde kayamamasına kahroluyor. "Sahilyolu projesi bizim kültürümüze, coğrafyamıza, ekolojik zenginliğimize bir saldırıydı. Raylı sistem yapılabilirdi mesela. Ben bütün bu kızgınlıklarımı bir tek şarkıya döktüm. Nisan ayında çıkaracağım albüme bu parçayı da koydum." Kazım Koyuncu bizi kırmadı ve bestesini bizim için çalıp söyledi. Bu parça Karadenizliler'e horon teptirecek ve teptirirken düşündürecek, biraz da üzecek.

Karadeniz müziği az

Kazım Koyuncu, rock müziğine Pink Floyd'la başlamış. "Hayatım boyunca rockçı'lık ve devrimcilik neyi gerektiriyorsa ona göre yaşadım" diyor. Her türlü etnik müziğe ilgi duyuyor. "Kızılderili ve Afgan otantik ezgilerini çok beğeniyorum. Kürt türkülerini de severim. Kendi yapabileceğim etnik müzik Lazca olduğu için, kendimi ona yoğunlaştırdım." Karadeniz türküleri söylüyorum diyenlerin kullandıkları ritimleri, şarkı söyleme biçimlerini beğenmiyor. Koyuncu, isim vermekten kaçınıyor. "Bugün Karadeniz türküleri söylüyorum deyip de bunu beceremeyen insanları suçlamıyorum. Belki ticari gerekçelerle biraz daha farklı yapmak istiyorlar. BirolTopaloğlu yüzde yüz Laz müziği yapan kişidir. Volkan Konak ve Fuat Saka da müziğimizi doğru yapan kişilerdir. Fakat diğerleri kötü yorumluyor. Davut Güloğlu'nun Nurcanım isimli parçası bence harika. Ama Karadeniz'e ait bir tek o şarkı var. Küba'ya gidip sadece onu mu söyleyecek?"

Laz isyan etmez

Laz vatandaşlarımız çoğunlukla Hopa, Pazar, Arhavi, Fındıklı ve Ardeşen'de yaşıyorlar. Kazım Koyuncu'yla Taksim'de yürürken Laz kültürü hakkında da konuştuk. Ona, son zamanlarda Karadeniz'de çoğalan Lazca tabelalardan ve bazı internet sitelerinden duyduğum kaygılarımı anlattım. Genç müzisyen bu tasalarımın yersiz olduğunu düşünüyor. "Her şeyden önce Lazlar vatanseverdir. Dışarıdan gelecek tahriklere pabuç bırakmazlar. Bireycidirler, topluluk halinde hareket edemezler. Evleri birbirine uzak, dış dünyayla fazla iletişim kurmadan yaşarlar." Lazlarda kadının çok önemli bir yeri olduğunu söyleyen Koyuncu, bunu, çocukluğundan bir örnekle anlatıyor. "Laz kadınını düşününce aklıma rahmetli babannem gelir. O tam bir Laz kadınıydı. Çok güçlüydü ve ailede her zaman karar yetkisi vardı. Tulumun sesini duydu mu yumuşar, sanki kadınlığını hatırlardı. Lazcada ev "Oxohori" demek. Bu kelime, kadın anlamına gelen "oxho"dan türemiştir."




Hüzünlü horon

Laz türküsünün hem ezgisiyle hem de enstrümanıyla Karadeniz türküsünden ayrılan tarafları var. Mesela Karadeniz'in kemençesi, Lazlarda Çemani oluveriyor. Tonları kemençeden farklı olan Çemani, ebat olarak daha büyük. Türkülerinin konusu hep doğa ve kadın. Tabiata duyulan sevgi, paganlıktan onlara miras aslında. Laz türkülerini Anadolu türkülerinden ayıran en önemli fark da tulumla, çemaniyle Lazca dinlediğiniz bir şarkıyı ritmin yavaşlığında hüzünlü bir parça sanabiliriz. Oysa bu şarkıyı bir kadın her gün bol süt veren ineğine söylüyor olabilir. Aynı şekilde tempolu, horonlar tepilen bir beste, bir sel felaketinden bahsedebilir.

Sol duyu

Şarkılarını "etnik üstü az modern" diye tanımlayan Kazım Koyuncu'nun son sözü savaş üstüne oluyor. "Ben hayatımı iç ve dış savaşlara karşı, devrimci bir motifle ördüm. Türk insanında her zaman varolduğuna inandığım bir sol duyu var. Bu yüzden de Türkiye'de bölünme sorunu olduğuna inanmıyorum. Bu millet, ırkı ne olursa olsun her zaman komşusunu sevmiş, korumuş. Dara geldiği zaman hep dayanışma içine girmiş. Elimde olsaydı sınırları kaldırırdım".

Bilgisayar destekli

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden siyasi nedenlerle ayrıldığını söyleyen Koyuncu, 1992'de bir arkadaşıyla önce "Dinmeyen" isimli rock grubunu kurmuş. Lazca müzik yapmak için bu gruptan ayrılmış. Rock'tan kopamamış ve Laz etnik müziğini rock tabanlı yorumlamaya başlamış. 2001 yılında ise ilk solo albümü "Viya" ile rock müziğinden farklı bir haz almak isteyen herkesin huzurunda.

Üç arkadaşıyla 1993'te ilk Laz rock grubu Zuğaşi Berepe'yi (Denizin Çocukları) kuran Kazım Koyuncu'nun çocukluğu, "Üstadım" dediği Yaşar Turna'nın kucağında türkü dinleyerek geçmiş. Yeni çalışmalarında bilgisayar destekli otantik çalgıların ağırlıkta olacağını söylüyor. Koyuncu, tulumla basabildiği beş notayı bu yolla 10'a çıkarmayı hedefliyor. Genç müzisyen, tıpkı rock konserlerinde elektro gitar sololarını, bu kez tulumla yapacak. "Biz rock'çı olmayı hak ettik" diyen Koyuncu, Che Guevara için "Ernesto" adlı bir şarkı bestelemiş.

Friday, 24. June 2005

Bir eski hayat kadını...

ONUN bir zamanlar çok güzel olduğu belli.

Çok görmüş geçirmiş birisi.

Ona, ‘Arada bir gelip seninle birlikte olmak istiyorum, bir gecelik, birkaç gün falan...’ dedim.

Güldü, ‘Senin gibi çok isteyen var, bir gecelik, birkaç günlük... Özellikle dışardan gelenler uzun süre benimle kalmak istemiyorlar artık’ dedi.

‘Yine de senin yeterince áşığın vardır...’

‘Var, onlar da benimle yaşamanın zor olduğunu, çekilmez olduğumu söylemeye başladılar...’

‘Adın ne?..’

‘İstanbul...’

*

Eski bir hayat kadını.

Saçları boyalı.

Takma kirpikleri, yüzünde yaldızlı fondöten, taşmış kırmızı ruj...

Rüzgár denizden esince kötü bir parfüm kokusu geliyor. Boğazına iki tane boncuktan kolye takmış.

Bacaklarında bıçak izleri var.

‘Görgüsüzler yaptılar’ derken canı sıkılıyor.

Teninde zengin áşıklarının diş izleri duruyor. Farkına varıldığında, ‘Áşıklarım ısırıyorlar, güzelliğimi düşünmeden, şehvetle yapıyorlar bunu, izi kalıyor’ diyor.

Siluetini yanağında yükselmiş çıbanlar bozuyor.

Eski günlere daldığında áşıklarından tapu müdürlerini, belediye başkanlarını, hatta başbakanları ‘...sonra beni hovardalara sattılar’ diye anlatıyor.

Akşamları elinde bardak, çığlıklar atarak eğleniyor...

Adına bu kadar şiirler yazılmış, şarkılar yapılmış bir başka aşk kadını yok. Ama o sevdalıları dönüp görseler onu asla tanıyamazlar.

‘Depre(m)syondayım, bir bu eksikti’ diye yakınıyor.

*

Bir ara cilveli cilveli güldü:

‘Beni istiyor musun?..’

‘Bir-iki gecelik belki’ diye kıvırıyorum.

Sonra bir anda yeniden değişiyor, gözleri dalıyor, yanaklarından iki damla yaş süzülüyor, elinin tersiyle siliyor:

‘Eskiden çok güzeldim... Mutlu ederdim aşıklarımı... Güvendiğim insanlar oldu... Ama beni aşkları gibi sevmediler, bir hayat kadını gibi istediler... Soydular, yatağıma girdiler, tatmin oldular, sonra hırpaladılar... Bak ne oldum?..’

Bekir COŞKUN

Tuesday, 21. June 2005

Ah azerice ah....


"YAHŞİ AMERİKAN VE FRANSIZ YARAKLARIYLA DONANMIŞ ERMENİ DALYARAKLARI, AZERİ SERHADDINI GEÇİP KERHANELERİ BASTILAR..."

Şimdi de aynı haberin tercümesi:

"MODERN AMERİKAN VE FRANSIZ SİLAHLARIYLA DONANMIŞ ERMENİ ASKERLERİ, AZERİ SINIRINI GEÇİP FABRIKALARI BASTILAR..."

Monday, 20. June 2005

Yüce Tanrım, sen nelere kadirsin ??..


- yazısız -

Thursday, 16. June 2005

FİLLER VE KUTUP AYILARI

Son derece ilginç..
Kutuplarda ayı avcıları ayı avlamak için buzlaşmış karların içine jilet gibi keskin baltayı yerleştirir, keskin tarafının üzerine kan sürerlermiş. Ayı gelip kanı yalarken kendi dili de kesilirmiş. Ama kanın tadından dilin acısını fark edemezmis. Kendi kanını yalamaya başlarmış. Damarlarındaki kan tükenince oldugu yere yığılır kalırmış. Avcı da gelip derisini yüzermiş. Kurşunla vurursa ayının postu delindiğinden fazla para etmedigi için bu yolu denermiş.
Doların bir gecede ikiye katlanması neticesinde "bu gece şu kadar milyar veya trilyon kazandım" diyen adam aslında kendi ülkesinin kanını emerek kendisini tüketiyor.
Filler çok geniş vadilerde yaşasalar bile her gün kullandıkları yoldan gidip gelirlermiş. Fil avcıları da fillerin geçecegi yolu derince kazarlar üzerini ince bir tabakayla örterler ve en önde yürüyen filin o kazılan çukura düşmesini saglarlarmış. Fil avcıları siyah elbiseler içerisinde, yüzleri kapalı olarak gelir, çukurda çırpınan fili kırbaçla dövmeye baslarlarmış. Birkaç gün hiç yiyecek vermezlermiş. Birkaç gün sonra aynı avcılar, beyaz elbiseler içinde filin sevdiği yiyeceklerle gelirler ve filin karnını doyururlar ve hortumunu, yüzünü gözünü okşarlarmış. Avcılar, fili kendilerine alıştırdıktan sonra çukurun önünü kazarak fili oradan çıkarırlar ve filin hortumundan tutarak kendi fil damlarına götürürler ve ölünceye kadar fili işlerinde kullanırlarmış.
Ben, bu av hikayesini her duyusumda Türk milletini avlamak isteyen ve batının çıkarları dogrultusunda kullanmak isteyen avcı insanlar hatırıma gelir. Önce insanımızı cehalet çukuruna düşürüyorlar. Bin türlü bahanelerle okumalarını engelliyorlar. Sonra cebindeki parasını pul eyliyorlar, efendi iken köle, zenginken fakir, azizken zelil, şerefli iken hakir haline getiriyorlar sonra yeni yepyeni ve ak pak bir makyajla karşılarına geçip kurtarıcı rolünü üslenerek kafeslemeye çalışıyorlar.

yazari ???

Tuesday, 14. June 2005

'Orfe'

"Bendenizin "Orfe"si, Yunan mitolojisindeki şair, müzisyen, şarkıların üstün sesi ve sanatçı dehasının simgesi "Orpheus" değil...

Orfe efsanesi, neredeyse Hz. İsa kadar, yüz yıllar boyu damgasını dünya sanatına vurmuş bir efsane...

***
Sesiyle bitkileri, çiçekleri, ağaçları, hatta vahşi hayvanları bile büyüleyen Orfe'nin; deliler gibi sevdiği bir karısı vardır, Öridis...
Öridis'i bir gün bir yılan sokar ve o güzelim kadın, çok tanrılı dünya dönemlerinin cehennemlerine düşer.
Karısının aşkıyla Orfe de, Öridis'in peşinden iner cehennemlere ve cehennemlerin azgın zebanilerini şarkılarıyla mest ederek, karısını yeniden dünyaya ve hayata geri götürme izni alır.
Ancak bir şartı vardır zebanilerin; Orfe, karısıyla birlikte cehennemin kapısından dışarıya çıkıncaya dek, başını çevirip yüzüne bakmayacaktır Öridis'in...
Ama Orfe, kendisini tutamaz, cehennemden çıkmadan önce, başını çevirip bakıverir karısı Öridis'e ve sonsuza dek kaybeder gider onu bu nedenle...
Çetin Altan [Sesonline]

Monday, 13. June 2005

Yürüyen adam

Doğru Söz

Son zamanlarda duyduğum en doğru söz bu...
Suriye'nin kadın Devlet Bakanı Bouthaina'dan :
''Kadınları türban değil, gözündeki ifade korur.''

Alt tarafı bir çift organla bu kadar çok iş
başarıldığı görülmemiştir. Yeryüzündeki bütün
canlıların gözleri sadece bakıp görmeye yaradığı
halde kadın kısmı neredeyse bir tek ortalığı
süpüremez gözleriyle.

Sever, sevişir, beğenir.. Döver, küser, barışır...
Nefret eder, hesap sorar, azarlar...Kovar, çağırır,
alay eder...

''Erkek de bir insanoğlu, o da yapar''demeyin!
Erkekler her durumda öyle bön bön bakarlar.
Asla ne demek istediklerini anlamazsınız.

Gözlerini konuşturan sadece kadınlardır.
Çocukluğunuzu düşünün...
Annenizin bin türlü bakışı gelecektir aklınıza.
'' Misafirler gitsin ben sana gösteririm '' bakışı...
''Hadi artık odana git, yat '' bakışı...
''Ağzını şapırdatma! '' bakışı...
'' Kıçım tutulsaydıda seni doğurmasaydım '' bakışı....
'' Aynı babası! " bakışı...

Babanızdan bir bakış var mı aklınızda?
Hiç zannetmiyorum olduğunu. Babayla göz göze
bile gelinmez öyle zırt pırt.

Şimdi de büyüklüğünüzü düşünün...
- Kaç kadın bir bakışın peşinden gitmiştir?
- Hiiç.
- Peki kaç erkek bir bakış uğruna odu ocağı terk etmiştir?
- Çoooook.

?????......

Ara

 

Vesaire

Ç ç Ğ ğ İ ı Ö ö Ş ş Ü ü

»» Türk Harfleri Çevirmeni

»» Bize Ulaşın
»» RSS:Başlıklar

Arşiv

April 2025
Sun
Mon
Tue
Wed
Thu
Fri
Sat
 
 
 1 
 2 
 3 
 4 
 5 
 6 
 7 
 8 
 9 
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
 
 
 
 
 
 

Sıcağı sıcağına

https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
zehni - 9. Mar, 17:18
von Blogger zu Blogger
Würdest Du mir ein Interview geben? Ich schreibe unter...
ChristopherAG - 5. May, 01:06
Su akıyor ve ben gidiyorum...
Sonra fark ettim ki Su akıyor rüzgar esiyor Yağmur...
zehni - 15. Apr, 13:42
Sana..
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana Mey süzülmüş...
zehni - 15. Apr, 13:32
Görenlere Aşk ola
Asik olan ummana düser vay vay vay Hayvan gelir insan...
zehni - 25. Dec, 16:15
İnek nasıl kaşınır?..
İNEĞİN köydeki Atatürk büstüne sürünmesi ve büstü devirip...
zehni - 26. May, 20:22
Takvimlerden haberin...
GECELER DÜŞMAN Söz - Beste : Adnan Ergil Takvimlerden...
zehni - 26. May, 20:19
DİNİ YİRMİ KURUŞA SATMAYANLAR
Londra'daki caminin yeni imamı şehre gitmek için hep...
zehni - 10. Apr, 12:48
UPANİŞADLAR
İnsanlığın en eski felsefe eserleri. 4000 yıl önce,...
zehni - 17. Mar, 18:20
YEM BORUSU
Görmüyoruz sanmayın içyüzünü işlerin, O doğru duruşların...
zehni - 14. Mar, 13:02

Users Status

You are not logged in.

Durum

Online for 7497 days
Last update: 15. Jul, 02:03

turkey




Get Firefox!
Get Thunderbird!

CiDDi CiDDi
FUCKUELTE HAYVANI
gayriciddi
KOESHEM
OKUMUSH CHOCUK
SHARKI ve SHIIR
ya$ayarak
Profil
Logout
Subscribe Weblog