Öpüş
Bizdeki kahvelerden hiçbirinin tarihinde, öpüş üstüne yazılmış bir yazının yüksek sesle güle eğlene okunduğunu sanmıyorum.
Bu tür hafiflikleri oldum bittim yakışıksız bulan geleneksel ağırbaşlılığımızla, asık suratlılığımızın ise; üretimin artmasına fazla bir katkısı olmamalı ki, geçim koşullarının gün günden ağırlaşmasından hepimiz yakınıyoruz...
Belki de başların ağırlığıyla geçim koşullarının ağırlığı arasında, gizli bir orantı vardır. Koşullar ağırlaştıkça başlar ağırlaşmakta; ağırbaşlılık çoğaldıkça da, koşulların eziciliği yoğunlaşmaktadır.
***
Koşulları bir anda hafifletmek kolay olmadığına göre, acaba daha önce başlarımızı hafifletmeye kalksak; sırtımızda, suyumuzu çıkaran yaşam yükünü de, dolaylı bir biçimde daha çekilir bir hale getiremez miyiz?
Sürdüregeldiğimiz ağırbaşlılık, şimdiye dek, belimizi büküp duran sıkıntı hamallığından bizleri kurtaramamıştır.
Öyleyse...
Öyleyse kahvelerde öpüş üstüne yazılmış yazıları, güle eğlene yüksek sesle okumaktan korkmayalım...
Varsın ağır olamadığımız için, kimse bize molla demesin...
Ve dostlar zincirleme bir keyifle "İşte geldik gidiyoruz, yaşadığımız yerler şen ola..." desin.
***
Dr. Gibbons, öpüşün bilimsel tanımlamasını şöyle yapıyor:
- İki "orbicularis oris" adalesinin gerilerek üst üste gelmesidir...
Bu tanımlamaya göre, "orbicularis oris" adaleleriniz, gerilir de üst üste gelirse, anlayın ki birini öpüyorsunuz...
Dudaklarına doğru yaklaştığınız biri, sizin kendisini öpmek istediğiniz kuşkusuna kapılır da, yüzünü bir o yana, bir bu yana çevirmeye kalkarsa:
- Ben seni öpmeye çalışmıyorum, sadece "orbicularis oris" adalelerim gerilerek üst üste geldi, diyebilirsiniz.
Bu açıklamayı duyunca, o da başını sağa sola oynatmaz ve gerilerek üst üste gelen "orbicularis oris" adalelerinizin gevşemesine yardımcı olur.
***
Goldoni:
- Bir kadın öfkeliyken, dört küçük öpücük yeter onu yumuşatmaya, diyor.
200 yıl öncesi Venedik'in, çıtırlı pıtırlı çapkınlıkları içine doğmuş olan Goldoni; bilmesine bilir bu tür reçeteleri ama, dünyamız o zamandan bu yana öylesine değişti ki, bir kadın öfkesini yatıştırmak için, dört küçük öpücüğün yetmesi şöyle dursun; bazen dört kürk, iki pırlanta, bir araba; bazen de dört sille, iki yumruk, bir tekmeyle bile durumu değiştiremediklerinden yakınanlar; hangi meyhanede kaç gece sabahladıklarının hesabını karıştırır oldular.
Ya 200 yıl içinde öpücüklerin uyuşturuculuğu azaldı, ya kadınların öpücüklere karşı bağışıklığı arttı.
Nitekim siyasal alışkanlıklarda dahi, bir öfke patlaması olduğu zaman; durumu yatıştırmak için öpüşle möpüşle yetinilmiyor; çok daha kötü ve dopingli girişimlere geçiliyor.
***
İtalyanlar bıyıksız öpücüğü hardalsız bifteğe benzetiyorlar. Bizdeki erkeklerin bıyıklarına olan düşkünlüğünü kibarca özetlemek için, turizm propagandalarımızda kullanabiliriz bu benzetişi:
"Mavi denizler ve görkemli kubbeler ülkesinde biftekler daima bol hardallıdır."
***
Shakespeare de bir şiirinde:
- Onun öpüşleri, demiş, dünyasından vazgeçmiş bir papaz sakalının dokunuşu kadar arı ve saftı...
Bir genç kız öpücüğünün, deneyden hiç geçmemiş tazeliğiyle ürkek usulluğunu anlatmak için; koskoca Shakespeare'in bula bula, dünyasından vazgeçmiş bir papaz sakalının dokunuşunu bulması, büyük sanatçının bu konuda bir anlatım zorlamasına düştüğünü gösteriyor.
Kendisinin yüzüne, yanaklarına, dudaklarına; gencecik bir kızın öpüşleri yerine, dünyasından vazgeçmiş bir papazın sakalı deyip dursa; ikisinin birbirine hiç de benzetilemeyeceğini daha iyi anlardı.
***
Maeterlinck:
- Ancak öpüşürken söylenebilen şeyler vardır, diyor; ola ki kişinin yüreğindeki en derin, en temiz şeyler, bir öpüşün çağrısını duymadıkça çıkamıyorlar oradan...
Maeterlinck, günlük bir gazetenin yazarı olsa, hapı yutmuştu. Ya yüreğindeki en derin, en temiz şeyleri çıkartacağım, diye; kendisine öpüş ortağı aramaktan, yazıyı çıkartamaz; yahut yazıyı çıkartacağım derken, ortaklığın tadını çıkartamaz; velhasıl kördüğüm olup ne halt edeceğini bilemezdi.
***
Öpüş deyince nedense hemen cinselliğe kayar akıl. Oysa cinselliğin dışında da; ne tumturaklı, ne karmaşık makaslı, ne püskülü kuyruğuna takılmış öpüş türleri vardır... Örneğin yere sağlam bastığı sanılan birinin, tabanının altını öpmek; yahut çöktüğü yerden hiç kalkmayacakmışçasına, oturduğu yere kurulmuş birinin, önce eteğini, sonra elini ve kazara ayağa kalkarsa da, daha başka yerlerini öpmek gibi... Talihsizliğin sillesini yiyince, yüzükoyun kapaklanıp, yeri öpmek gibi...
***
Kimi zar atmadan önce zarları öper; kimi ayağını karaya basınca, toprağı öper; kimi bir müjde mektubunu, kimi inandığı kutsal bir simgeyi, kimi de yeni kavuştuğu bir özgürlüğün ilk içkisini öper...
***
Ve kahvelerde güle eğlene yüksek sesle hiç öpüş yazıları okumamış olanlar; gurbete düştüklerinde mektuba başlarken, büyüklerin ellerini, küçüklerin gözlerini öperler. İçlerinden çok daha fazla özledikleri başka öpüşleri geçirseler de, o kadarıyla yetinmek zorunda kalırlar. Ağırbaşlı olmak yüzünden, sadece selamlar söyler ve sadece selamlar alırlar...
Not: 23 yıl önce yazılmış bir yazı... "Şeytanın Gör Dediği"nden... Cetin Altan
Bu tür hafiflikleri oldum bittim yakışıksız bulan geleneksel ağırbaşlılığımızla, asık suratlılığımızın ise; üretimin artmasına fazla bir katkısı olmamalı ki, geçim koşullarının gün günden ağırlaşmasından hepimiz yakınıyoruz...
Belki de başların ağırlığıyla geçim koşullarının ağırlığı arasında, gizli bir orantı vardır. Koşullar ağırlaştıkça başlar ağırlaşmakta; ağırbaşlılık çoğaldıkça da, koşulların eziciliği yoğunlaşmaktadır.
***
Koşulları bir anda hafifletmek kolay olmadığına göre, acaba daha önce başlarımızı hafifletmeye kalksak; sırtımızda, suyumuzu çıkaran yaşam yükünü de, dolaylı bir biçimde daha çekilir bir hale getiremez miyiz?
Sürdüregeldiğimiz ağırbaşlılık, şimdiye dek, belimizi büküp duran sıkıntı hamallığından bizleri kurtaramamıştır.
Öyleyse...
Öyleyse kahvelerde öpüş üstüne yazılmış yazıları, güle eğlene yüksek sesle okumaktan korkmayalım...
Varsın ağır olamadığımız için, kimse bize molla demesin...
Ve dostlar zincirleme bir keyifle "İşte geldik gidiyoruz, yaşadığımız yerler şen ola..." desin.
***
Dr. Gibbons, öpüşün bilimsel tanımlamasını şöyle yapıyor:
- İki "orbicularis oris" adalesinin gerilerek üst üste gelmesidir...
Bu tanımlamaya göre, "orbicularis oris" adaleleriniz, gerilir de üst üste gelirse, anlayın ki birini öpüyorsunuz...
Dudaklarına doğru yaklaştığınız biri, sizin kendisini öpmek istediğiniz kuşkusuna kapılır da, yüzünü bir o yana, bir bu yana çevirmeye kalkarsa:
- Ben seni öpmeye çalışmıyorum, sadece "orbicularis oris" adalelerim gerilerek üst üste geldi, diyebilirsiniz.
Bu açıklamayı duyunca, o da başını sağa sola oynatmaz ve gerilerek üst üste gelen "orbicularis oris" adalelerinizin gevşemesine yardımcı olur.
***
Goldoni:
- Bir kadın öfkeliyken, dört küçük öpücük yeter onu yumuşatmaya, diyor.
200 yıl öncesi Venedik'in, çıtırlı pıtırlı çapkınlıkları içine doğmuş olan Goldoni; bilmesine bilir bu tür reçeteleri ama, dünyamız o zamandan bu yana öylesine değişti ki, bir kadın öfkesini yatıştırmak için, dört küçük öpücüğün yetmesi şöyle dursun; bazen dört kürk, iki pırlanta, bir araba; bazen de dört sille, iki yumruk, bir tekmeyle bile durumu değiştiremediklerinden yakınanlar; hangi meyhanede kaç gece sabahladıklarının hesabını karıştırır oldular.
Ya 200 yıl içinde öpücüklerin uyuşturuculuğu azaldı, ya kadınların öpücüklere karşı bağışıklığı arttı.
Nitekim siyasal alışkanlıklarda dahi, bir öfke patlaması olduğu zaman; durumu yatıştırmak için öpüşle möpüşle yetinilmiyor; çok daha kötü ve dopingli girişimlere geçiliyor.
***
İtalyanlar bıyıksız öpücüğü hardalsız bifteğe benzetiyorlar. Bizdeki erkeklerin bıyıklarına olan düşkünlüğünü kibarca özetlemek için, turizm propagandalarımızda kullanabiliriz bu benzetişi:
"Mavi denizler ve görkemli kubbeler ülkesinde biftekler daima bol hardallıdır."
***
Shakespeare de bir şiirinde:
- Onun öpüşleri, demiş, dünyasından vazgeçmiş bir papaz sakalının dokunuşu kadar arı ve saftı...
Bir genç kız öpücüğünün, deneyden hiç geçmemiş tazeliğiyle ürkek usulluğunu anlatmak için; koskoca Shakespeare'in bula bula, dünyasından vazgeçmiş bir papaz sakalının dokunuşunu bulması, büyük sanatçının bu konuda bir anlatım zorlamasına düştüğünü gösteriyor.
Kendisinin yüzüne, yanaklarına, dudaklarına; gencecik bir kızın öpüşleri yerine, dünyasından vazgeçmiş bir papazın sakalı deyip dursa; ikisinin birbirine hiç de benzetilemeyeceğini daha iyi anlardı.
***
Maeterlinck:
- Ancak öpüşürken söylenebilen şeyler vardır, diyor; ola ki kişinin yüreğindeki en derin, en temiz şeyler, bir öpüşün çağrısını duymadıkça çıkamıyorlar oradan...
Maeterlinck, günlük bir gazetenin yazarı olsa, hapı yutmuştu. Ya yüreğindeki en derin, en temiz şeyleri çıkartacağım, diye; kendisine öpüş ortağı aramaktan, yazıyı çıkartamaz; yahut yazıyı çıkartacağım derken, ortaklığın tadını çıkartamaz; velhasıl kördüğüm olup ne halt edeceğini bilemezdi.
***
Öpüş deyince nedense hemen cinselliğe kayar akıl. Oysa cinselliğin dışında da; ne tumturaklı, ne karmaşık makaslı, ne püskülü kuyruğuna takılmış öpüş türleri vardır... Örneğin yere sağlam bastığı sanılan birinin, tabanının altını öpmek; yahut çöktüğü yerden hiç kalkmayacakmışçasına, oturduğu yere kurulmuş birinin, önce eteğini, sonra elini ve kazara ayağa kalkarsa da, daha başka yerlerini öpmek gibi... Talihsizliğin sillesini yiyince, yüzükoyun kapaklanıp, yeri öpmek gibi...
***
Kimi zar atmadan önce zarları öper; kimi ayağını karaya basınca, toprağı öper; kimi bir müjde mektubunu, kimi inandığı kutsal bir simgeyi, kimi de yeni kavuştuğu bir özgürlüğün ilk içkisini öper...
***
Ve kahvelerde güle eğlene yüksek sesle hiç öpüş yazıları okumamış olanlar; gurbete düştüklerinde mektuba başlarken, büyüklerin ellerini, küçüklerin gözlerini öperler. İçlerinden çok daha fazla özledikleri başka öpüşleri geçirseler de, o kadarıyla yetinmek zorunda kalırlar. Ağırbaşlı olmak yüzünden, sadece selamlar söyler ve sadece selamlar alırlar...
Not: 23 yıl önce yazılmış bir yazı... "Şeytanın Gör Dediği"nden... Cetin Altan
zehni - 16. May, 13:18
Trackback URL:
https://yilmaz.twoday.net/stories/694614/modTrackback