pen36 header icon36

Monday, 16. May 2005

Bir Liseli Silüeti

-irem için-

Hayat hattında acemi tayfalardık.
Ne avunduk sevinç müsveddeleriyle;
aşktan ikmale kaldık...

Bak her sabah bağıran yeni sabaha,
artık iklimler değişmiş, kuşlar da gitmiş,
tenimde eski ateş, gözlerimde fer bitmiş;
heybetli dağlar arasında
göğümde yıldız yitmiş...

Sen
hâlâ
anılarımın
en
beyaz
yanısın.
Sen, buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın
yarısısın...
Sen, sağanakla gelen sabahlarda çok eski…
Çok eski bir şarkının adısın.

Daha adamlar şehirlere otomobillerle,
geceler anılarla birlikte gelir.
Silûetin giderek uzaklaşır, düşler de kilitlenir
ve efkârım bir yaralı ayrılıktan beslenir.

Kimse bilmez,
yıllar yılı hep aynı beyazla gezmek nedendi?
Olsun,
4 yıl seni özleyerek yaşlanmak da güzeldi!

Çünkü sen, buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın
yarısısın...
Sen sağanakla gelen sabahlarda çok eski…
Çok eski bir şarkının adısın.

Yılmaz Odabaşı


(2 kelimesini değiştirdim bu şiirin,kimse bana kızmasın en başından özür dilerim...)

Öpüş

Bizdeki kahvelerden hiçbirinin tarihinde, öpüş üstüne yazılmış bir yazının yüksek sesle güle eğlene okunduğunu sanmıyorum.
Bu tür hafiflikleri oldum bittim yakışıksız bulan geleneksel ağırbaşlılığımızla, asık suratlılığımızın ise; üretimin artmasına fazla bir katkısı olmamalı ki, geçim koşullarının gün günden ağırlaşmasından hepimiz yakınıyoruz...
Belki de başların ağırlığıyla geçim koşullarının ağırlığı arasında, gizli bir orantı vardır. Koşullar ağırlaştıkça başlar ağırlaşmakta; ağırbaşlılık çoğaldıkça da, koşulların eziciliği yoğunlaşmaktadır.
***
Koşulları bir anda hafifletmek kolay olmadığına göre, acaba daha önce başlarımızı hafifletmeye kalksak; sırtımızda, suyumuzu çıkaran yaşam yükünü de, dolaylı bir biçimde daha çekilir bir hale getiremez miyiz?
Sürdüregeldiğimiz ağırbaşlılık, şimdiye dek, belimizi büküp duran sıkıntı hamallığından bizleri kurtaramamıştır.
Öyleyse...
Öyleyse kahvelerde öpüş üstüne yazılmış yazıları, güle eğlene yüksek sesle okumaktan korkmayalım...
Varsın ağır olamadığımız için, kimse bize molla demesin...
Ve dostlar zincirleme bir keyifle "İşte geldik gidiyoruz, yaşadığımız yerler şen ola..." desin.
***
Dr. Gibbons, öpüşün bilimsel tanımlamasını şöyle yapıyor:
- İki "orbicularis oris" adalesinin gerilerek üst üste gelmesidir...
Bu tanımlamaya göre, "orbicularis oris" adaleleriniz, gerilir de üst üste gelirse, anlayın ki birini öpüyorsunuz...
Dudaklarına doğru yaklaştığınız biri, sizin kendisini öpmek istediğiniz kuşkusuna kapılır da, yüzünü bir o yana, bir bu yana çevirmeye kalkarsa:
- Ben seni öpmeye çalışmıyorum, sadece "orbicularis oris" adalelerim gerilerek üst üste geldi, diyebilirsiniz.
Bu açıklamayı duyunca, o da başını sağa sola oynatmaz ve gerilerek üst üste gelen "orbicularis oris" adalelerinizin gevşemesine yardımcı olur.
***
Goldoni:
- Bir kadın öfkeliyken, dört küçük öpücük yeter onu yumuşatmaya, diyor.
200 yıl öncesi Venedik'in, çıtırlı pıtırlı çapkınlıkları içine doğmuş olan Goldoni; bilmesine bilir bu tür reçeteleri ama, dünyamız o zamandan bu yana öylesine değişti ki, bir kadın öfkesini yatıştırmak için, dört küçük öpücüğün yetmesi şöyle dursun; bazen dört kürk, iki pırlanta, bir araba; bazen de dört sille, iki yumruk, bir tekmeyle bile durumu değiştiremediklerinden yakınanlar; hangi meyhanede kaç gece sabahladıklarının hesabını karıştırır oldular.
Ya 200 yıl içinde öpücüklerin uyuşturuculuğu azaldı, ya kadınların öpücüklere karşı bağışıklığı arttı.
Nitekim siyasal alışkanlıklarda dahi, bir öfke patlaması olduğu zaman; durumu yatıştırmak için öpüşle möpüşle yetinilmiyor; çok daha kötü ve dopingli girişimlere geçiliyor.
***
İtalyanlar bıyıksız öpücüğü hardalsız bifteğe benzetiyorlar. Bizdeki erkeklerin bıyıklarına olan düşkünlüğünü kibarca özetlemek için, turizm propagandalarımızda kullanabiliriz bu benzetişi:
"Mavi denizler ve görkemli kubbeler ülkesinde biftekler daima bol hardallıdır."
***
Shakespeare de bir şiirinde:
- Onun öpüşleri, demiş, dünyasından vazgeçmiş bir papaz sakalının dokunuşu kadar arı ve saftı...
Bir genç kız öpücüğünün, deneyden hiç geçmemiş tazeliğiyle ürkek usulluğunu anlatmak için; koskoca Shakespeare'in bula bula, dünyasından vazgeçmiş bir papaz sakalının dokunuşunu bulması, büyük sanatçının bu konuda bir anlatım zorlamasına düştüğünü gösteriyor.
Kendisinin yüzüne, yanaklarına, dudaklarına; gencecik bir kızın öpüşleri yerine, dünyasından vazgeçmiş bir papazın sakalı deyip dursa; ikisinin birbirine hiç de benzetilemeyeceğini daha iyi anlardı.
***
Maeterlinck:
- Ancak öpüşürken söylenebilen şeyler vardır, diyor; ola ki kişinin yüreğindeki en derin, en temiz şeyler, bir öpüşün çağrısını duymadıkça çıkamıyorlar oradan...
Maeterlinck, günlük bir gazetenin yazarı olsa, hapı yutmuştu. Ya yüreğindeki en derin, en temiz şeyleri çıkartacağım, diye; kendisine öpüş ortağı aramaktan, yazıyı çıkartamaz; yahut yazıyı çıkartacağım derken, ortaklığın tadını çıkartamaz; velhasıl kördüğüm olup ne halt edeceğini bilemezdi.
***
Öpüş deyince nedense hemen cinselliğe kayar akıl. Oysa cinselliğin dışında da; ne tumturaklı, ne karmaşık makaslı, ne püskülü kuyruğuna takılmış öpüş türleri vardır... Örneğin yere sağlam bastığı sanılan birinin, tabanının altını öpmek; yahut çöktüğü yerden hiç kalkmayacakmışçasına, oturduğu yere kurulmuş birinin, önce eteğini, sonra elini ve kazara ayağa kalkarsa da, daha başka yerlerini öpmek gibi... Talihsizliğin sillesini yiyince, yüzükoyun kapaklanıp, yeri öpmek gibi...
***
Kimi zar atmadan önce zarları öper; kimi ayağını karaya basınca, toprağı öper; kimi bir müjde mektubunu, kimi inandığı kutsal bir simgeyi, kimi de yeni kavuştuğu bir özgürlüğün ilk içkisini öper...
***
Ve kahvelerde güle eğlene yüksek sesle hiç öpüş yazıları okumamış olanlar; gurbete düştüklerinde mektuba başlarken, büyüklerin ellerini, küçüklerin gözlerini öperler. İçlerinden çok daha fazla özledikleri başka öpüşleri geçirseler de, o kadarıyla yetinmek zorunda kalırlar. Ağırbaşlı olmak yüzünden, sadece selamlar söyler ve sadece selamlar alırlar...

Not: 23 yıl önce yazılmış bir yazı... "Şeytanın Gör Dediği"nden... Cetin Altan

Yallah Tazyik,Kuvvetül Ankara

Cemal Abdülnâsır Devlet Başkanı olunca, Mısır radyosunu dünyanın her tarafından dinlenir duruma getireceğini iddia etmiş ve kısa sürede de bu iddiasını gerçekleştirmişti. Fıkra ya da söylenti bu ya, bir gün Mısır radyosu, o günlerde adını çokça duyuran Ankaragücü’nün maçını naklen vermiş. Ankaragücü’nün o dönemde ünlü bir sloganı da vardı: “Haydi bastır, Ankaragücü.” İşte spiker bu sloganın etkisinde kalarak, dinleyicilerine Arapçasını söylüyormuş: “Yallah tazyik, kuvvetül Ankara.”

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’yle gazeteci Ahmat Tulgar’ın yaptığı “DİSK’in renkli sevgi devrimi” başlıklı söyleşisini (Akşam gazetesi, 01.05.2005) okuyunca, önce aldatılmış ya da aldatıldığını sanan yahut da kaderleri aldatılmak olan âşıkların sloganı geldi aklıma: “Mühim olan aşkımız, o da bitti şaşkınız.” Bunu yazıma başlık yapmak istedim, ama sonra gerçekler yerine aşklara bel bağlayanların, örneğin 1999 seçimlerinde nasıl hüsrana uğradıklarını getirdim gözlerimin önüne. Arkasından Ankara’nın her konuda öne çıkmasını düşündüm ve başlığı buldum: “Yallah tazyik, kuvvetül Ankara.”

Mühim olan aşkımız.

Biz sermayeden bağımsız bir örgütüz”, diyen Sayın Çelebi, “İşsizliğe karşı, ‘İşimi, fabrikamı seviyorum’ diyoruz. Daha önce biz fabrikamızı sevmiyor muyduk? Biz o zamanlar da fabrikalarımızı koruyorduk. Ama şimdi bu sevgiyi ifade etmeye daha fazla ihtiyaç duyuyoruz” diyor. Ve ekliyor: “Biz fabrikamızı severken kuru kuruya sevmiyoruz. Daha çok üretim yapılsın diye söylüyoruz.”

Sendikalı işçi sayısının, hatta genel olarak işçi sayısının her geçen gün azaldığı günleri yaşarken Sayın Çelebi, “Sermaye ne istiyor burada? Daha büyümek istiyor, daha çok para kazanmak istiyor. Ama o büyüyünce bizim de istediğimiz oluyor işte: İşsizliğe karşı yeni istihdam oluşmuş oluyor. Bugün bir büyümeden söz ediliyor ekonomide” diyor. Ve tek taraflı aşkın hiçbir işe yaramadığını da belirtiyor hemen arkasından: “Ama bu büyümenin sonucunda bizim ücretlerimizde bir artış oluyor mu? Hayır. İstihdam artıyor mu? Hayır. Biz de bunun mücadelesini veriyoruz” diye ekliyor

AKP’lilerin Başbakan’ının sadece sermaye çevreleriyle ilişki kurduğu, AKP’lilerin Devlet Bakanı Ali Babacan’ın, işsizlik oranının arttığı bir dönemde, “İşsizlik oranı iyileşme alameti,” dediği, emekçilerin mezarda bile emekli olma şanslarının bulunmadığı (Sayın Çelebi, sözleşmelilerin kaç yılda emekli olacağını biliyordur, sanırım) günümüzde, “Platonik aşk”ın sonuçlarının nasıl olacağını bir türlü çözemiyorum.

İstihdam artmıyor, üretim artmıyor, sokaklardaki işsiz sayısı her geçen gün katlanıyor ve buna karşılık ithalat dorukta. Ve çelişkiler rafa kaldırılıyor, unutturulmak isteniyor. Hortumcuların götürdüğü 48 katrilyonun affedilmesini gündeme getirenlerin işbirliği içinde olduğu sermayeyle aşk yapmanın kime yararı olur?

Dün, “MESS’i ezdik, sıra DGM’de” sloganlarının benzerlerini acaba şimdi “Devrimci sendikaları ezdik, sıra tüm emekçilerde,” demez mi birileri...

Korkuyorum, “Mühim olan aşkımız, o da bitti şaşkınız” durumuna düşülecek yakın bir zamanda...

Faşizm kahroldu mu?

Sayın Süleyman Çelebi’nin bir sözüne takıldım, kişisel olarak. Geçmişte DGM’lere, 141. ve 142. maddelere karşı çıkıldığını ve bugün bunların olmadığını söylüyor.

Rahmetli Orhan Apaydın anlatmıştı. 1960 İhtilâli’nden sonra Kurucu Meclis’te, basınla ilgili bir maddenin kaldırılması gündeme gelmiş. Orhan Apaydın, “Aman,” demiş, “Bu maddeyi kaldırtmayın. Çünkü yazara verilen ceza, 6 ay. Bu madde kalkarsa, başka yerlere bağlarlar, ceza daha çok olur.” Kimse dinlememiş ve o madde kalkmış, tabii yerine 141. ve 142. maddeler uygulamaya sokulmuş ve cezalar 7.5 yıldan başlamış... Ve bir süre sonra bir sağcı yazar, “Şu komünistleri 142. maddeden yargılamak onların reklam yapmasına neden oluyor. Para cezası verilsin. Nasıl olsa o zaman batarlar ve susarlar” anlamında bir şeyler yazmıştı. Ve bugün dedikleri oldu, yazarlar para cezalarıyla susturuluyor.

Bunu neden söyledim? Sayın Çelebi, “Geçmişte “Kahrolsun Faşizm’ diyorduk. Bugün ‘Demokrasiyi seviyorum’ diyoruz” demekte. Anladığım kadarıyla Sayın Çelebi, DGM gibi, 141 ve 142 gibi faşizmin de yok olduğunu düşünüyor. Ama bence “faşist provokasyon” tırmanıyor, yine okullar basılıyor, yine pırıl pırıl yurtsever gençlere karşı saldırılar düzenleniyor ve faşizm hayranları gizli gizli değil, açıkça gövde gösterilerine girişiyorlar. “Demokrasiyi sevmek” ya da “Faşizmi gündemden çıkarmak” onları durdurmuyor. Bu benim özel kanım...

Neyse... Sayın Süleyman Çelebi’nin söyleşisindeki takıldığım birkaç bölüme neden karşı çıktığımı yazdım. Kimse kızmasın, alınmasın, gocunmasın. Ama son bir kez daha söyleyeceğim, “İnşallah ilerde, mühim olan aşkımız, o da bitti şaşkınız” durumuna düşülmez...

Bülent Habora

Ara

 

Vesaire

Ç ç Ğ ğ İ ı Ö ö Ş ş Ü ü

»» Türk Harfleri Çevirmeni

»» Bize Ulaşın
»» RSS:Başlıklar

Arşiv

May 2005
Sun
Mon
Tue
Wed
Thu
Fri
Sat
 
 
 
 
 

Sıcağı sıcağına

https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
zehni - 9. Mar, 17:18
von Blogger zu Blogger
Würdest Du mir ein Interview geben? Ich schreibe unter...
ChristopherAG - 5. May, 01:06
Su akıyor ve ben gidiyorum...
Sonra fark ettim ki Su akıyor rüzgar esiyor Yağmur...
zehni - 15. Apr, 13:42
Sana..
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana Mey süzülmüş...
zehni - 15. Apr, 13:32
Görenlere Aşk ola
Asik olan ummana düser vay vay vay Hayvan gelir insan...
zehni - 25. Dec, 16:15
İnek nasıl kaşınır?..
İNEĞİN köydeki Atatürk büstüne sürünmesi ve büstü devirip...
zehni - 26. May, 20:22
Takvimlerden haberin...
GECELER DÜŞMAN Söz - Beste : Adnan Ergil Takvimlerden...
zehni - 26. May, 20:19
DİNİ YİRMİ KURUŞA SATMAYANLAR
Londra'daki caminin yeni imamı şehre gitmek için hep...
zehni - 10. Apr, 12:48
UPANİŞADLAR
İnsanlığın en eski felsefe eserleri. 4000 yıl önce,...
zehni - 17. Mar, 18:20
YEM BORUSU
Görmüyoruz sanmayın içyüzünü işlerin, O doğru duruşların...
zehni - 14. Mar, 13:02

Users Status

You are not logged in.

Durum

Online for 7159 days
Last update: 15. Jul, 02:03

turkey




Get Firefox!
Get Thunderbird!

CiDDi CiDDi
FUCKUELTE HAYVANI
gayriciddi
KOESHEM
OKUMUSH CHOCUK
SHARKI ve SHIIR
ya$ayarak
Profil
Logout
Subscribe Weblog