19 Mayıs ve Bağımsızlık
19 Mayıs Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı gündü.
Kurtuluş Savaşı’nın başladığı gün.
O sırada İstanbul işgal altındaydı.
Saray eğlencelerinde, İstanbul sosyetesinin şaşalı gecelerinde işgalci konuklara İngiliz viskisi, Fransız şarabı ve yanında da garnitür olarak koskoca bir ülke; Türkiye armağan ediliyordu.
Orkestra çalıyor, cırtlak sesli bir kadın şarkıcı bozuk aksanıyla bir Fransız şarkısı söylüyor, orospunun biri ecnebi diplomatın kucağında kikirdiyor, işbirlikçi koca göbekli tüccar tayfası işgal kuvvetlerine bir şeyler satıp para kazanmaya uğraşıyor, sosyetenin gerdanlı hatunları ise İngiliz, Fransız zabitlerinin kollarında dans edip isterik kahkahalar atıyordu.
İki adım sola bir adım sağa.
Her dansın sonunda bir ihale, bir makam alınabilirdi.
En yüksek rütbeliyi kim kaparsa avantaj sağlayabilirdi.
Serbest rekabet bunu gerektirirdi!
Halk ise işgalcinin postalları altında eziliyordu.
Boğazın suları bu kahpeliğe ağlıyordu.
Anadolu ise kıpır kıpır.
İstanbul’un arka sokaklarında, dip bucak köşelerinde, aysız gecelerinde insanlar koşturuyordu.
Mavnalar karanlıkları yarıyor, silahlar Anadolu’ya akıyordu.
***
Savaşıldı.
Ve kazanıldı.
Yoklukla, yoksullukla, ölümüne, ama bağımsızlık ruhuyla.
İstanbul “soyluları” soylu biçimde memleketi satarken, atalarımız asil bedenlerini memlekete ve satılmışlığa siper etti.
Soylular!
Soyuna sopuna tükürdüğümün soyluları!
Üç parayı gördümü memleketi de donlarını da satarlar!
Ve Sakaryalardan...Ve Afyonlardan, büyük muharebelerden... Geldik bugüne...
Telekom satılık! Yabancı sermayeye...Yanında sahiller hediye!
Oysa bir telgraf manyetosu, bir telefon binasını ele geçirmek için ne canlar verilmişti!
Tüpraş gitti gidiyor. Petkim sırada.
Ve Karabük Demir Çelik. Ki, bölgenin en büyük demir çelik işletmesidir; şimdi mezat masasında.
Bankalar bir bir pazarlanıyor.
Tütün memleketi ülkemizde yerli tütüne ambargo uygulanırken, Amerikan sigara tekelleri fink atıyor.
Şeker pancarına kota. Ne var canım, şeker lazımsa satar bize Amerika!
Üstelik verdikçe emperyalizm azıyor.
İncirlik’te Amerikan savaş uçakları, Amerikan bombaları.
Yetmez! Trabzon, Sinop, Samsun. Evet, Samsun’u da isterim diyor.
İşte o sırada İngiliz kurşunuyla şehit düşmüş atamız, Fransız’a kurşun yağdırmış Antepli Karayılan başını topraktan kaldırıp soruyor:
Biz bu savaşı neden yaptık?
Ah! Biz o savaşı yaptık da, işbirlikçi “soyluları” bıraktık!
Ama bilinmeli ki, elbette işgale karşı savaşmak boşa gitmedi.
O sevda halkın yüreğine yerleşti.
Duyuyor musunuz dipten gelen yeni bağımsızlık türkülerini?
Yücel SARPDERE
Kurtuluş Savaşı’nın başladığı gün.
O sırada İstanbul işgal altındaydı.
Saray eğlencelerinde, İstanbul sosyetesinin şaşalı gecelerinde işgalci konuklara İngiliz viskisi, Fransız şarabı ve yanında da garnitür olarak koskoca bir ülke; Türkiye armağan ediliyordu.
Orkestra çalıyor, cırtlak sesli bir kadın şarkıcı bozuk aksanıyla bir Fransız şarkısı söylüyor, orospunun biri ecnebi diplomatın kucağında kikirdiyor, işbirlikçi koca göbekli tüccar tayfası işgal kuvvetlerine bir şeyler satıp para kazanmaya uğraşıyor, sosyetenin gerdanlı hatunları ise İngiliz, Fransız zabitlerinin kollarında dans edip isterik kahkahalar atıyordu.
İki adım sola bir adım sağa.
Her dansın sonunda bir ihale, bir makam alınabilirdi.
En yüksek rütbeliyi kim kaparsa avantaj sağlayabilirdi.
Serbest rekabet bunu gerektirirdi!
Halk ise işgalcinin postalları altında eziliyordu.
Boğazın suları bu kahpeliğe ağlıyordu.
Anadolu ise kıpır kıpır.
İstanbul’un arka sokaklarında, dip bucak köşelerinde, aysız gecelerinde insanlar koşturuyordu.
Mavnalar karanlıkları yarıyor, silahlar Anadolu’ya akıyordu.
***
Savaşıldı.
Ve kazanıldı.
Yoklukla, yoksullukla, ölümüne, ama bağımsızlık ruhuyla.
İstanbul “soyluları” soylu biçimde memleketi satarken, atalarımız asil bedenlerini memlekete ve satılmışlığa siper etti.
Soylular!
Soyuna sopuna tükürdüğümün soyluları!
Üç parayı gördümü memleketi de donlarını da satarlar!
Ve Sakaryalardan...Ve Afyonlardan, büyük muharebelerden... Geldik bugüne...
Telekom satılık! Yabancı sermayeye...Yanında sahiller hediye!
Oysa bir telgraf manyetosu, bir telefon binasını ele geçirmek için ne canlar verilmişti!
Tüpraş gitti gidiyor. Petkim sırada.
Ve Karabük Demir Çelik. Ki, bölgenin en büyük demir çelik işletmesidir; şimdi mezat masasında.
Bankalar bir bir pazarlanıyor.
Tütün memleketi ülkemizde yerli tütüne ambargo uygulanırken, Amerikan sigara tekelleri fink atıyor.
Şeker pancarına kota. Ne var canım, şeker lazımsa satar bize Amerika!
Üstelik verdikçe emperyalizm azıyor.
İncirlik’te Amerikan savaş uçakları, Amerikan bombaları.
Yetmez! Trabzon, Sinop, Samsun. Evet, Samsun’u da isterim diyor.
İşte o sırada İngiliz kurşunuyla şehit düşmüş atamız, Fransız’a kurşun yağdırmış Antepli Karayılan başını topraktan kaldırıp soruyor:
Biz bu savaşı neden yaptık?
Ah! Biz o savaşı yaptık da, işbirlikçi “soyluları” bıraktık!
Ama bilinmeli ki, elbette işgale karşı savaşmak boşa gitmedi.
O sevda halkın yüreğine yerleşti.
Duyuyor musunuz dipten gelen yeni bağımsızlık türkülerini?
Yücel SARPDERE
semih - 19. May, 15:27
Trackback URL:
https://yilmaz.twoday.net/stories/703133/modTrackback