pen36 header icon36

Monday, 10. January 2005

İLKÇAĞ - FELSEFE ve TRAGEDYA - II.BÖLÜM : İLK ÇAĞ YUNAN FELSEFESİ

II.BÖLÜM : İLK ÇAĞ YUNAN FELSEFESİ

Birtakım yazarlar, Yunan felsefesinin doğuşunu "ani" bulduklarından, bunu bir mucize diye niteleme yoluna gitmişler. Ancak buna katılmak pek gerçekçi olmaz. Nitekim Yunan kültürü ve yaratısı arasındaki koşutluk hiçbir zaman unutulmamalıdır. Bu çerçeveden baktığımızda, Yunan toplumunda, Hesiodos zamanlarında başlayan sosyal değişim zorunlu olarak bireyi logos'a çağırmıştır. Bu durumun, Yunan toplumlarının birbirinden ayrı ve bağımsız yaşamalarından da kaynaklanabileceği unutulmamalıdır. Yunanistan'da bilimsel felsefenin doğuşu, Hesiodos'un öncüllüğünü yaptığı Peri Physeos (doğa üzerine) yapıtlarıyla başladı. Bu eserler, doğanın, evrenin bilimsel bir tablosunu çizmek için yapılmış ilk denemelerdi. Dolayısıyla dini-mitolojik dünya tasarımlarından ayrılan ilk felsefe yazılarıydı. Yunan felsefesini dönemlere ayıracak olursak; ilk dönemde doğaya, duyular evrenine yöneldiği görülür. İkinci aşama, insana karşı ilginin arttığı, tanrı, insan ve doğanın bir bağlantı içerisinde kavranmak istendiği bir dönemdir. Klasik anlamda yunan felsefesinin son evresini de Aristoteles'le başlayan, bilimlerin bağımsızlaşması ve sistemleşmesi oluşturmaktadır.

Doğa Felsefesi

İlk 'arınmış' felsefe kıpırtılarını İonia'da ve özellikle de Miletos'da görürüz. Miletli filozoflar, kendilerinde önceki şairlerin, dünyanın oluşumunu açıklamak için ileri sürdükleri efsaneleri ve tanrıları bir yana bırakarak bu soruna daha rasyonalist bir açıklama getirmeye ve her şeyin kaynağı olan temel unsurun (arkhe) ne olduğunu araştırmaya çalışmışlardır. Sorularına cevap bulmak için basit bir gözlem metoduna başvuran bu filozoflar, doğayı ve doğa olaylarını incelemişlerdir.

THALES (İ.Ö.624-545) : Miletli olan Thales'e felsefenin babası denmektedir. Onu böyle nitelemelerinin sebebi; doğa görüşünü deneye ve bu deneyleri düşüce ile işlemeye dayatmak istemesi, buna girişmesidir. Thales, arkhe'yi su olarak kabul eder. Her şey sudan gelmiştir. Yeryüzü su üzerinde, sonsuz okeanos üzerinde yüzmektedir. Burada açıkça mitos etkileri sezilmektedir. Nitekim,daha sonra sorulan "peki bu maddeden nasıl oluyor da evrenin çokluğu ortaya çıkıyor ?"sorusunun cevabını henüz Thales'de bulamayız. Çünkü henüz hylozoizm(canlı madde anlayışı) hakimdir. Canlı derken, Miletli filozoflar, maddeyi kendiliğinden canlı olarak algılamışlardır. Bu madde (arkhe) kendiliğinde değişebilir, değişik biçimlere girebilirdi.

ANAKSİMANDROS (İ.Ö.610-547) : Thales'in öğrencisi ve arkadaşı olan Anaksimandros, her şeyin kaynağını aperionla, yani sonsuzlukla açıklar. İlk Peri Physeos yapıtını o yazmıştır. Arkhe kavramını felsefeye getiren de odur. Anaksimandros, arkhe'sini aperon la açıklamakla, evrenin karmaşık olaylarını, tek ve yalın bir temele oturtmaya çalışmıştır. Gerçekteki çokluğu düşüncede birliğe ulaştırmak istemiştir. Anaksimandros' u tam bir düşünür yapan da budur.

ANAKSİMENES (İ.Ö.580-525/520) : Milet okulunun son düşünürü olan Anaksimenes, arkhe'yi hava olarak nitelendirir. Bu görüşü ilk başta Anaksimandros'a göre bir gerileme gibi görülebilir. Ancak Anaksimenes'in bununla felsefeye getirdiği iki şey önemlidir. Birincisi psykhe kavramını getirmiş; ruh nasıl insanı ayakta tutuyorsa havanın da aynı şekilde evreni ayakta tuttuğunu söylemiştir. İkinci olarak da canlı ve cansız madde arasında ilk defa olarak bir ayrıma gider. Nesnelerin çokluğu nasıl meydana geliyor sorusunun cevabı böylece Anaksimenes'de belirmeye başlar. Ona göre hava yoğunlaşma ve gevşemelerle çeşitli nesnelere dönüşmektedir. Anaksimenes ile Milet okulu son bulmuş olur. İ.Ö.494 yılındaki Pers işgali buna sebep olan bir etkendir. Ancak İonia felsefesi kısa zamanda doğduğu şehrin sınırlarını aşmayı bilmiştir. Nitekim Herakleitos, Pytagoras ve Xenophanes gibi düşünürler Miletlilerin öğretilerini biliyorlardı.

HERAKLEİTOS (İ.Ö.540-480) : Yapıtları güç anlaşılan, Efesli bir filozoftur. Ona göre varlığın kaynağı ateştir. Anaksimenes'in hava'sından pek farkı yokmuş gibi görünse de temelde yeni bir düşünüş izlemiştir Herakleitos. O, ana maddeyi kalıcı, kendi kendiyle özdeş görmemiş; evrenin sürekli bir akış, sonu olmayan bir değişim içerisinde olduğunu ve bu değişim içerisinde hiçbir şeyin değişmeden kalamayacağını söylemiştir. Duyular evreninde sabit kalan bir şeylerin olduğunu sanmamız; değişimin, LOGOS'a, yani akıl ve düzene dayanıyor olmasındandır. Bu tanrısal akıl-logos- açıklamasıyla Herakleitos, Miletlilere göre daha sağlam bir Pantheizm kurmuş olur.,

XENOPHANES (İ.Ö.570-475) : Xenophanes, tanrıların insan gibi düşünülmesine (antropomorphizm) karşı çıkmış; polyteizmi (çok tanrıcılığı) ve orphik kültünün bir öğretisi olan ruh göçünü kabul etmemiştir. Xenophanes, sonradan Elea okulunun kurucusu olan Parmanides'in hocalığını yapmıştır.

PARMANİDES (İ.Ö.515-445) : Yalnızca bir filozof değil, devlet adamı, kanun koyucu olarak da önemli roller almıştır. Zenon'la birlikte Atina'ya gitmiş, henüz genç olan Sokrates'le tanışmıştır. Öğretisinde, Anaksimenes, Xenophanes ve Pytagorasçılardan etkilenmiştir. Ancak bütün bunların yanında yeni düşünüşlere de rastlarız. Parmanides, diyalektik düşünceye (salt kavramlarla düşünmeye) bir kapı aralamıştır. Bu yüzden Yunan mantığının ve diyalektiğinin babası sayılır. Ona değişim diye bir şey yoktur, varlık süreklidir. Değişim gibi görünen şey yalnızca görünüştedir. Arkhe, Parmanides'te 'bir olan' varlığa dönüşür. Bu 'bir olan varlık' kendisinden önceki filozoflardaki gibi, Parmanides'te de cisimsel nitelikte bir şeydir. Kendisinden önceki filozoflar, deney ve düşünmeyi bir arada götürürken; Parmanides, salt düşünce ile mutlak gerçeğin peşine düşmüştür. (Parmanides'in varlık düşüncesi,Herakleitos'un felsefesine bir polemik teşkil eder.)

ELEA'LI ZENON (İ.Ö.490-430) : Düşüncenin düştüğü çelişmeler öğretisi anlamındaki diyalektiğin yaratıcısıdır. Hocası Parmanides'in 'Bir Olan Varlık' görüşünü destekleyici düşünceler geliştirmiştir. Bu amaçla Çokluğu ve hareketi niçin yok saymamız gerektiği üzerine birtakım söz ispatlarında bulunur. Akhilleus ve Kaplumbağa hikayesi ile Havaya Atılan Ok'un Durağanlığı örneği bunların başlıcalarıdır.

PYTHAGORAS (İ.Ö.580-500) : Pytagorasçı felsefe, Yunan felsefesinin başlangıç aşamalarından itibaren oluşmuştur ve Sokrates öncesi öğretiler arasında en uzun yaşayanıdır. Bu felsefe, VI.yy.'ın ortalarında oluşmuş olan ve temelini Dyonisos'dan alan Orphik dininin etkisinde kalmış, tümtanrıcılığa dayanan bir tarikat niteliğinde çıkar karşımızda. Matematik ve musiki ile ilgilenmitler; sayıları arkhe olarak kabul etmitlerdir. Pytagorasçı felsefeye, Aiskhylos'u etkilemiş olması bakımından ilerde tekrar, ayrıntılı olarak döneceğiz.

EMPEDOKLES (İ.Ö.492-432) : Cisimlerin bölünemeyen ve algılanamayacak kadar küçük unsurlardan (rizomata) oluştuğunu söyler. Böylece Empedokles'le birlikte felsefeye öğe kavramı girmiş olur. Bu öğeler Empedokles'te 4 tanedir. Hava, su, ateş ve toprak .. Ancak bu dört öğe, Parmanides'in varlık'ı gibi değişmez tözlere sahip olduğundan bunların, kendilerini harekete geçirecek bir dış etkene ihtiyaçları vardır. Empedokles'e göre bu etken 'sevgi ve nefret'tir.

ANAKSAGORAS (İ.Ö.500-428) : Empedokles'le temelde aynı görüşleri paylaşan Anaksagoras, ondan, ana öğelerin sayısı konusunda ayrılır. Ona göre duyular evreninde ne kadar çeşitlilik varsa o kadar ana madde (sperma) vardır. Ayrıca Empedokles'te gördüğümüz, mitsel-edebi niteliği olan hareket ettirici etken(sevgi ve nefret), Anaksagoras' da Nous'a (evrensel erek-telos) dönüşür.

DEMOKRİTOS (İ.Ö.460-370) : Ona göre evrende hiçbir şey tesadüfi değildir. Bütün tabiata mekanik bir zorunluluk hakimdir. Kısaca hareket ettirici etken burada zorunluluk olmaktadır. Evrendeki her şey, atom denen ve bölünemeyen küçük moleküllerin hareketleriyle açıklanabilir.

İnsan Felsefesi

Yunan felsefesi doğa ile ilgilenmeyi bırakmış (her ne kadar keskin bir çizgiyle ayıramasak da) başlıca insan sorunlarıyla uğraşan bir hal almıştır. İ.Ö.V.yy.ın ortalarında ortaya çıkan bu gelişmenin felsefe dışındaki nedenlerine bakılınca, o zamanların Yunanistanı'nın geçirmekte olduğu siyasi-ekonomik kalkınmanın yer aldığı görülür.Pers savaşlarında üstün bir rol oynayan Atina, bu kalkınmanın ağırlık merkezi olmuştur. Felsefi gelişmenin merkezi de böylelikle, İonia ve G.İtalya bölgelerinden Atina'ya geçmiştir. Artık Yunan düşüncesi en parlak ürünlerine burada ulaşacaktır.

SOFİZM : V. yy.ın ortalarında Atina'daki demokratik gelişime bağlı olarak belli bir yetişme gereksinimi doğmuştur. Bundan dolayı da bilgi, pratik-sosyal bir değer, bir güç olmuştu. Demokratikleşen Atina'ya, şimdiye kadar verilen eğitim yetmiyordu. Herkes, bu yeni duruma ayak uydurabilmek, bunda bir rol oynayabilmek için daha çok bilmek istiyorlardı. Bu da "başarılı yurttaş nasıl yetişir?" sorununu, bir eğitim sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu gereksinmeyi de Sofist adı verilen kişiler karşılamayı denemişlerdir. Sofistler, bu yeni gelişme içerisinde, Yunan ulusunun öğretmenleri olmuşlar, şehir şehir dolaşarak,para karşılığı çeşitli konularda dersler vermişlerdir. Başlıca, yeni düzene yararlı, becerikli kişiler yetiştirmek amacı taşıyan sofistler, zamanla işi oyuna, safsataya dökmüşlerdir. Bu yüzden sofist kelimesi kötü bir anlam kazanmaya batlamıştır. Sofist, asıl kelime anlamı olarak, 'bilen, bilge kişi' anlamlarına gelmektedir. Gerçekten de sofistlerin felsefeye getirdikleri bilgi anlayışı, Pratogaras, Gorgias, Hippias, Prodikos gibi sofist düşünürler göz önüne alındığında ciddiye alınması gereken sonuçlar doğurmuştur. Bunlardan sonra yetişmiş sofistler, hocalarına ters düşecek biçimde sofizmin anlamını lekelemişlerdir. Sofistlere, Sophokles'i incelerken ayrıntılı olarak döneceğiz.

SOKRATES (İ.Ö.469-399) : Sokrates, Sophroniskos adlı bir heykeltıraş ile Phainarete adlı bir ebenin oğludur. Kendisi de temelde bir sofist olan Sokrates, bilginin relativizmi konusunda onlarla sürekli mücadele etmiştir. Sofistler gibi insan hayatının çeşitli problemleriyle ilgilenmiştir. Sokrates'in amacı düşünce ve araştırmayla genel geçer bir bilgiye ulaşabilmekti. Araştırma çabası onu 'hiçbir şey bilmediğimi biliyorum' a götürmektedir. Bu söz bir taraftan sofistlerin her şeyi bilen tavırlarına gönderilmiş bir ironidir de aynı zamanda. Sokrates doxa(sanı)nın yerine episteme (bilgi) yi koyar. Ancak epistemeye, çalışmayla ulaşılabilir. Aklın ödevi bilimsel çalışmayla episteme ye ulaşmaktır. Sokrates'in erdem anlayışı da bilgi ye dayanır. Ancak gerçek bilgiye ulaşan ve bunu arzuluyan kişi erdeme de kavuşabilir. Sokrates'in konuşma metodu, annesinin ebeliğine bir anıştırma olan, maieutike(doğum yardımcılığı, ebelik) dir. Sokrates bu metodla, önce karşısındaki kişiye hiçbirşey bilmediğini söyler. Karşısındaki de hep bilgisine güvenmektedir. Sokrates sorularıyla, konuştuğu kişinin bütün düşüncelerinin üstünkörülüğünü, tutunamazlığını ortaya serer. Sokrates bunu yaptıktan sonra sorulara devam ederek kişinin içinde saklı kalmış doğruları -tabir caizse- doğurtur. Sokrates'ten sonra,onun görüşlerini tek yanlı olarak alıp geliştiren birtakım okullar kurulmuş, ancak bunlar daha çok yaşam felsefesine dönüşmüştür. Megara, Eliseletria, Kynikler ve Kyrene gibi .. Daha sonra Platon ve Aristoteles'i görürüz. Ancak kendimizi, daha önce saydığımız üç tragedya yazarının çağıyla sınırlandırdığımız için onlara değinmeyeceğiz. Şimdi bu üç yazarı kısaca tanıyalım ve eserlerindeki mitsel parçalardan mümkün olduğu kadar sıyrılarak, felsefi kırıntılarını bulmaya çalışalım..



İLKÇAĞ - FELSEFE ve TRAGEDYA
(<<) I.BÖLÜM: MİTOS’DAN LOGOS’A GEÇİŞ
(=) II.BÖLÜM: İLK ÇAĞ YUNAN FELSEFESİ
(>>) III.BÖLÜM : AİSKYLOS
III.BÖLÜM : SOPHOKLES
III.BÖLÜM : EURUPİDES

Ara

 

Vesaire

Ç ç Ğ ğ İ ı Ö ö Ş ş Ü ü

»» Türk Harfleri Çevirmeni

»» Bize Ulaşın
»» RSS:Başlıklar

Arşiv

January 2005
Sun
Mon
Tue
Wed
Thu
Fri
Sat
 
 
 
 
 
 
 5 
 6 
 
 
 
 
 
 

Sıcağı sıcağına

https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
zehni - 9. Mar, 17:18
von Blogger zu Blogger
Würdest Du mir ein Interview geben? Ich schreibe unter...
ChristopherAG - 5. May, 01:06
Su akıyor ve ben gidiyorum...
Sonra fark ettim ki Su akıyor rüzgar esiyor Yağmur...
zehni - 15. Apr, 13:42
Sana..
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana Mey süzülmüş...
zehni - 15. Apr, 13:32
Görenlere Aşk ola
Asik olan ummana düser vay vay vay Hayvan gelir insan...
zehni - 25. Dec, 16:15
İnek nasıl kaşınır?..
İNEĞİN köydeki Atatürk büstüne sürünmesi ve büstü devirip...
zehni - 26. May, 20:22
Takvimlerden haberin...
GECELER DÜŞMAN Söz - Beste : Adnan Ergil Takvimlerden...
zehni - 26. May, 20:19
DİNİ YİRMİ KURUŞA SATMAYANLAR
Londra'daki caminin yeni imamı şehre gitmek için hep...
zehni - 10. Apr, 12:48
UPANİŞADLAR
İnsanlığın en eski felsefe eserleri. 4000 yıl önce,...
zehni - 17. Mar, 18:20
YEM BORUSU
Görmüyoruz sanmayın içyüzünü işlerin, O doğru duruşların...
zehni - 14. Mar, 13:02

Users Status

You are not logged in.

Durum

Online for 7146 days
Last update: 15. Jul, 02:03

turkey




Get Firefox!
Get Thunderbird!

CiDDi CiDDi
FUCKUELTE HAYVANI
gayriciddi
KOESHEM
OKUMUSH CHOCUK
SHARKI ve SHIIR
ya$ayarak
Profil
Logout
Subscribe Weblog