pen36 header icon36

Friday, 14. January 2005

Hekimoğlu

Martin taşırmış o, üstelik de martinin aynalısı. Öyle ki kundağına bak resmini gör, ayna gibi. Bir kere yaman şeydir martin. Omuzuna astın mı dehşeti yayılır, bastın mı tetiğine düşmanı serer. Gerçi Köroğlu "Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu" demiş. Niye ? Kim icat etmiş tüfeği ? Bolu Beyi. Yeke yek Köroğlu'nun üstesinden gelemeyince, çıkıp da dağlara yaslanamayınca, işi tüfeğe dökmüş. Uzaktan, pusudan. İşte ne yapabilirse. Hoş Fatsa'nın ağaları da bundan farklı değil. Salihli'de, Bohçaarmut' ta, Çitlice' de ve öteki köylerde sarılmıştır silaha. Zulüm için, ha!. Yoksul ağzını açmasın, hakkını istemesin. Ama tüfek icat olsa da, hak haktır. Hekimoğlu, "Aynalı Martin kendi neslime yaptırdım" der. Nesli topraksız, kendi çoban, devir de eski. Öksüzün gözyaşına kim bakar? İllaki şu Hekimoğlu türküsü. Gün bugün söylenir durur, kulağına değenin yüreği gümbürder, gözleri dolar. "Hey gidi koca yiğit, hey gidi koca Hekimoğlu" diye.
Hekimoğlu'nu 'hekimoğlu' yapan ağanın gaddarlığı, kendi yiğitliği

Kim bu Hekimoğlu? Neden mi ortaya çıktı? Onu bize getiren diller farklı. Ağa kalıntılarına sorarsanız Hekimoğlu rezilin rüsvanın biridir. İffetsizin, kanun kaçağının biri. Köylüye sorarsanız iş değişir. Hekimoğlu merttir, yiğittir, fukaranın malına dokunmaz, kimsenin ırzına el sürmez, hakkı hukuku gözetir kendince. İşte böyle Hekimoğlu' nun kimliği bu dillerde şekillenir. Fatsa'nın Yassıtaş Köyü'ndendir Hekimoğlu. Balık etli, buğday tenli bir delikanlı. Sekiz on yaşlarında iken anası ölmüş, babası zaten kendi geçiminden aciz. O kendine muhtaç bir himmetdedir. Oğluna bile himmet edemez. Böyle olunca, yol ağa kapısına açılır, çoban duracak. Babasının yürek bağı incelmiştir ama çare ne ola yoksulluk bu. İşte Hekimoğlu, Hekimoğlu olmadan önce böyle bir çobandır. Onu "Hekimoğlu" yapan ağanın gaddarlığı ve bir de kendi yiğitliği olur. Bir kere ağa katı yürekli, aksi, titiz bir şey ki onu bir saniye bile boş koymaz. Tarlaya git, çift sür, darı çapala, davar güt, ağaç kes, atları yemle, yani nerede ne iş varsa koş hem de karın tokluğuna. Yıl on iki ay, gün yirmi dört saat çalış, çabala.
Toprak ister, evden kovulur
Hekimoğlu' nun içinde bir toprak özlemi "Ah be bir iki parça tarla da benim olsa, şöyle ekip dikip yetirsem ,evim barkım olsa, çoluk çocuğa karışsam, ambarım dolu olsa" yalnız kör olası toprak yok ki. Hayli hülyası kararır, okkalı bir soğukluk çöker üstüne. Böyle giderse sonu ayaz, ne evi olur ne karısı, ne ambarı. Kalkar bir gün "İsteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü" deyip toprağa olan hasretini ağaya çıtlatır. Kıyamet kopar. Halis Ağa'nın zaten iki yüzü dünden kara, vermez toprağı ve araları daha bir bozulur. Halis Ağa dayağı çoğaltır, sesini yükseltir, işleri artırır, dün birse bugün iki, Hekimoğlu'nun durumu daha bir zorlaşır. Yüreğindeki toprak özlemi daha da artar. Bir de Narin' in sevdası eklenir buna. Narin de Narin, güzel, sevimli, alımlı, çalımlı bir kız ki bir de alçak gönüllü. Tutar Hekimoğlu bir daha varır ağasının yanına "Ağam iki parça tarla ver bana, senin tarlan çok, malın mülkün gani ben dersen tarla takım hak getire. Sayende adam sırasına katılır çoluk çocuğa karışırım". Ağanın tepesi atar yine. "Sen kim tarla kim? Çoluk çocuk sana ne gerek, iki çıplak bir hamama yakışır" der. Ağzını açıp gözünü yumar. Çobanın sevdasına da kalayı basar. Tekme tokat kovarlar evden.
Namı dağları tutar
Hekimoğlu sabreder ilkin sonra dayanamaz "yeter artık" deyip dağların yolunu tutar. Aynalı martini ısmarlar omzuna asar, tetiğe basar. Nice zalim haksız varsa köşe bucak kaçar Hekimoğlu'ndan. Halis Ağa'nın tepesi atar. Kese kese altınlar kiralık katillerin emrine yollanır, öteden beriden adam aranır. Hekimoğlu'nun namı da dağları tutar. Çitlice'den Belalan'a, Sarıhalli'den Gürgent Yaylası'na kadar içindeki toprak hasreti Narin'in sevdasına karışır yoğrulur ve zalimlere olan kini bin beter büyür. Ama şu Narin' i ne etsin, sevdası var yüreğinde onun için konaklar yaptırsa döşetmek çoru, ağalar bir olmuş baş etmek zor, bir belalı, bir hasretli, bir tatlı dünya ki.
Kış gecesinde vururlar Hekimoğlu'nu
Ağalar küplerde de sonuç yok. Bu sefer işi Aslan Ağa'ya havale ederler. Aslan Ağa derseniz eli uzun Zaptiye katında hatırlı, bir dediği iki olmuyor, "Ne yapıp yap Hekimoğlu' nun işini bitir" derler. "Paraysa para, adamsa adam, malsa mal". Aslan Ağa'nın güveni ise Zaptiye' de. Kendi önde zaptiyeler arkada düşerler dağlara, şura senin bura benim deyip gezerler, ama boş. Köylerden adam tutarlar parayla. Ne zaman ki Hekimoğlu geçer oradan, haber uçar zaptiyeye. "Şu gün şu saatte, yanında iki atlıyla geçti buradan". Zaptiyeler at kovar, haberin geldiği köye. Bir yandan Ünye tarafı tutulur, bir yandan Ordu. Bir kış gecesinde sararlar Hekimoğlu'nu. Sararlar ya Hekimoğlu vuruşa vuruşa yarar çemberi, ama yine de kurtulamaz. Ünye sırtında yeniden kıstırılır, vuruşur. Aynalı martini bir yana, kendi bir yana düşer kavga sonunda. Atın terkisine bağlayıp getirirler ölüsünü.

...




Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı martin yaptırdım da Narinim kendi neslime
Hekimoğlu derler ufak bir uşak
Bir omuzdan bir omuza Narinim on arma fişek
Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu dediğin de Narinim aslan yürekli
Konaklar yaptırdım döşeyemedim
Ünye Fatsa bir oldu da Narinim baş edemedim
Ünye Fatsa arası ordu da kuruldu
Hekimoğlu dediğin Narinim o da vuruldu

İLKÇAĞ - FELSEFE ve TRAGEDYA - III.BÖLÜM : SOPHOKLES

III.BÖLÜM : SOPHOKLES

Hayatı ve Eserleri

Sophokles, Atina'nın kuzeyindeki Kolonos demosunda doğmuştur.(İ.Ö.496). Sophilos adlı bir silah yapımcısının oğludur. Gençliğinde müzikle ilgilenmiş, Salamis zafer kutlamalarındaki koroyu yönetmiştir. Tiyatroda oyuncu olarak da yer aldığı biliniyor. Bir söylenceye göre Aiskhylos'dan tragedya dersleri almış. İlk başarısını 468'de, Aiskhylos'un da katıldığı Kent Dionysia şenliklerinde aldı. Sophokles, Atina'nın siyasi yaşamına pek fazla karışmamıştır. Buna rağmen Antigone oyunundaki büyük başarısı nedeniyle Askeri Kollekyum üyesi olmuş ve çeşitli ülke elçiliklerinde bulunmuştur. Müzik ve edebiyatı geliştirmeyi amaçlayan Musa'lar Thiasos'unu kurmuştur.

Sophokles, yaklaşık İ.Ö.406 yılında ölmüştür. Ölümünden sonra Atinalılar ona, kahramanlara özgü bir anıt olan Heroon inşa etmişlerdir.

Aristoteles'in, Poetika'sında tragedyaya en güzel örnek olarak gösterdiği Sophokles, Attika tragedyasını olgunluğa ulaştırmıştır. Onunla birlikte, Aiskhylos'ta görülen "üçlemeye yayılan konu" nun gücü ve etkisi, artık tek oyuna sıkıştırılmış; oyuncu sayısı üçe çıkarılarak, konu ve diyalog zenginliği sağlanmıştır.

Sophokles'in tahminen 120 oyun yazdığı bilinmekte, fakat, bunlardan günümüze kalanlarının sayısı 7'dir. Bu oyunların da yazılış tarihleri tam olarak bilinmiyor.

Sophokles'in sahip olduğumuz oyunlarının en eskisi büyük bir ihtimalle AİAS'dır.(İ.Ö.450/447) Eserin konusu, Troya savaşında Akha komutanlarınından Aias'ın yaşadığı bir olaydır. Akhilleus'un ölümünden sonra, onun silahlarının Agamemnon tarafından Odysseus'a verilmesine öfkelenen Aias, bir gece çılgınlık nöbeti geçirerek, koyun sürüsüne saldırır. İntikam almak istediği kişiler sandığı koyunları birer birer boğazlar.

Sophokles'in AİAS'dan hemen sonra yazdığı sanılan oyunu ANTİGONE konusunu Thebai mitinden alır. İki kardeşi Eteokles ve Polüneikes, iktidar mücadelesinde birbirlerini öldürürler. Taht böylece tek varis Kreon'a kalır. Kreon başa geçer geçmez, 'vatan haini' ilan ettiği Polüneikesin cesedinin gömülmeyeceğine yönelik bir emir verir, buna kalkışanlar öldürülecektir. Antigone kutsal yasaları yanına alarak, dayısının bu emrine karşı çıkar ve kardeşi Polüneikes'i gömer. Bu sırada suçüstü yakalanır. Kreon, Aiskhylos'un Prometheus'unda gördüğümüz 'kendi başına yasa' olan Zeus gibi, devletin yalnız kendisinden oluştuğunu düşünür. Karşısındaki yeğeni dahi olsa, taviz vermek istemez. Sahneye gelen oğlu ve aynı zamanda Antigone'nin nişanlısı Haimon, babasını fikirlerinden vazgeçirmeye çalışır, onun sağduyulu olmasını ister. Ancak Kreon'un kör inadı bir türlü yumuşamak bilmez. Teiressias'ın geleceğe dair felaket dolu kehanetleri sonucu, Kreon aldığı kararlardan geri adım atmaya başlar. Antigone, kapatıldığı mağarada kendini asmış, Haimon da yanıbaşında intihar etmiştir. Oğlunun cesediyle sahneye giren Kreon, eşi Eüridike'nin de, oğlunun ölüm haberi üzerine kendini öldürdüğünü, öğrenir. Böylece oyun Kreon'un büyük yıkımıyla sonuçlanır.

Sophokles'in 440 yılında yazdığı sanılan oyunu TRAKHİS'Lİ KADINLAR, oyunlarının arasında en zayıf olanıdır. Eser, kocası Herakles'i İole'den kıskanan Deianeira'nın, yaptığı büyü sonunda Herakles'i öldürmesini konu alır.

Sophokles'in -kronalojik sıraya göre- bundan sonra gelen oyunu KRAL OİDİPUS'dur. Thebai üçlemesi diye niteleyebileceğimiz oyunların ilkini oluşturmaktadır. Thebai halkı bir veba salgınının içindedir. Delphoi kehanetine göre, Laios'un katili bulunursa salgın ülkeyi terkedecektir. Ülkeyi Syphinks canavarından kurtararak kral olmuş Oidipus, katilin bulunması için araştırmaya dalar.Ancak sonunda, mitolojideki Symurg Kuşları gibi, aradığı kişinin kendisinden başka birinin olmadığını anlar. Gerçek babası Laios'u bilmeden o öldürmüş ve annesi İokaste ile evlenmiştir. Oidipus gerçeği öğrenince gözlerini oyar, İokaste de kendini asar.

Kral Oidipus oyununu ELEKTRA (İ.Ö. 409) takip eder. Elektra'nın konusu, Aiskhylos'un Sunu Taşıyanlar oyunuyla aynıdır. Elekra babasının ölümünün üzerinden epey zaman geçmesine rağmen hala yas tutmaktadır. Bu arada sürgünden dönen Orestes, saraya haber göndererek kendisinin öldüğünü bildirir. Bütün bunlar planın bir parçasıdır. Haberi duyan Klytaimnestra rahat bir nefes alır. Elektra ise son umudunu da yitirmiş bir hale düşer. Saraya gelen Orestes, önce kızkardeşi Elektra'yla karşılaşır. Birbirlerini tanırlar. Daha sonra Orestes, planını uygulayarak hem Klytaimnestra'yı hem de Aigisthos'u öldürür. Sophokles'in bu eserinde, Aiskhylos'unkinden farklı olarak, diyaloglar artmış, koro şarkıları ise azalmıştır. Sophokles, karakterlerini daha ayrıntılı işlemiştir. Aiskhylos'ta ikinci planda olan Elektra burada birinci plana çıkar. Ayrıca Orestes, Aiskhylos'un eserinde, annesini öldürme konusunda bir tereddüt yaşamıştı. Burada ise Orestes'i daha kararlı buluruz.

PHILOKTETES oyunu (İ.Ö.409) Philoktetes'in başından geçen olayları içerir. Troya savaşına giderken, Philoktetes'in ayağını bir yılan ısırmış ve ayağında iltihaplı ve kötü kokan bir yara oluşmuştur. Bu yüzden, Akha başkanları onu Lemnos Adası'na terkederler. Kahraman, burada, Herakles'in kendine armağan ettiği yay ve oklarla avlanıp, yaşamını acılar içerisinde sürdürür. Buarada kahin, Akhalılara, Philoktetes'in Herakles'den aldığı silahlar olmadan savaşın kazanılamayacağını söyleyince, Odysseus ve Neoptolemos, Philoktetes'den silahları almak için Lemnos'a giderler. Sonunda Philoktetes de onlarla birlikte Troya'ya döner.

OİDİPUS KOLONOS'TA oyunu Sophokles'in ölümünden sonra torunu tarafından yarışmaya sokulmuş ve ödül almıştır. Eserin konusu Thebai üçlemesinin ikinci oyunu olarak, Oidipus'un gerçeği öğrendikten sonra kendini sürgün edişini, kızı Antigone ile birlikte Atina'ya gidişini ve burada kutsal bir ölümle Hades'e yolculuğunu içermektedir.

Dil ve Üslup

Sophokles'in oyunlarında kullandığı kelimeler, günlük dilde kullanılan kelimelerdir. Fakat Sophokles bu doğal dile şiirsel bir nitelik kazandırmıştır. Kişilerin konuşmaları kendi özelliklerine uygun düşecek şekildedir. Lirik kısımlar mecazlar bakımından zengindir ancak bunlar Aiskhylos'daki kadar yoğun değildir.

Sophokles'te Konular

Sophokles'in tragedyaları, söylence evreninin terkedilerek, yerine dünyasal bir evrenin yerleştirildiği, birey temelli tragedyalardır. Paranın topluma girmesi ve tanrının yerini alan paralı tüccarların egemenliği altına giren bireyin alın yazısı, Sophokles'in başlıca temalarında biridir. Oyunlarında, toplumun baskısı altındaki birey incelenir.

Sophokles bir Sofist miydi?

Sofistlerden bahsederken onların bilgi konusunda relativist olduklarından sözetmiştik. Sofistlerin bu relativizmi, ilk büyük sofist Pratogaras'la başladı. Onun, geçerliliği tam ve üzerinde tartışılmaz bir bilginin olamayacağını söylemesinde Herakleitoscu bir söylem yatmaktadır. Panta rai (herşey akar) diyen Herakleitos, evrende değişmeden durma diye birşey olmayacağını temellendirmeye çalışmıştı. Şimdi, Pratogaras, Herakleitos'un öğretisine dayanarak; bütün olabilirliği kendisinde toplamış olan anamaddenin, sürekli bir akış içinde olduğunu ve bu yüzden hiçbirşeyin belli olamayacağını söyleyerek, Herakleitos'un kosmolojik düşüncelerini yeryüzüne indirmiş ve ondan saltık bir varlık olamayacağı sonucuna ulaşmıştır. Ona göre; bir 'şey' sürekli başka bir şeye dönüşmektedir. Duyumlar da duyumlayan kişinin o anki durumuna bağlıdır. Onun için, algı bize objeyi, algı anındaki durumuna bağlı olarak gösterir. Böylece Pratagoras için gerçek bilgi, duyu algısı ve bundan doğan sanı (doxa)lardır. Pratogaras bundan şöyle bir sonuç çıkarılmasını ister: Her sanı doğrudur, hiçkimse yanlış birşey düşünemez. Ve bunu ünlü deyişiyle ölümsüzleştirmiştir: "İnsan herşeyin ölçüsüdür; varolanlarının varlıklarının da, varolmayanların varolmadıklarının da."

Böylece sofizm, "doğru" olacak, herkesin doğru sayabileceği bir yargıya ulaşmanın imkansızlığını savunur hale geldi. Bunun en büyük örneğini, Sofizmin kurucuları arasında yer alan Gorgias vermiştir. Gorgias, felsefenin bir ana sorunu olan "asıl gerçeği" hiçbir zaman bilemeyeceğimizi, ileri sürdüğü yoğun savlarıyla ispatlamaya çalıştı.

Sofist okulun, yeni oluşan düzene yetenekli, yararlı vatandaşlar yetiştirmek gibi bir amaçla doğduklarını daha önce söylemiştik. Peki, herşey böylesine relatif olduğuna göre, bilgili olmanın, yararlı olmanın değişmez bir ölçütü olabilir miydi? Pratagoras şöyle yanıtlıyor bizi: Bir sanı başka bir sanıdan daha doğru olmayabilir, ama daha iyi, yani daha yararlı olabilir. Daha iyi, daha yararlı sanıları olan kimse bilgilidir. Dolayısıyla insanı, başkalarına göre daha iyi sanıları olan bir hale getirmek eğitimin amacıdır.

Böylece, Sofistler, kendilerinden önceki felsefenin temel sorunu olan doğayı bırakıp, sujeye, insana yönelmişlerdir. İnsan konusundaki ilk çalışmalar öncelikle dilde olmuştur. Prodikos eşanlamlı sözler, Hippias gramer, Gorgias stil üzerinde durmuştur. Dilbilgisindeki bu çalışmalar, zamanla mantık üzerine yoğunlaşmaya başladı. Birşey nasıl tanıtlanır, nasıl çürütülür, bir soruda birbirinin karşıtı iki önerme nasıl oluşur..? Bütün bunlar "sofist retorik" i yavaş yavaş belirgin hale getiriyordu.

Bilginin relatif oluşu, sofistleri "doğal olan" (physei) ile "insan yapıtı" (thesei) arasındaki ayrıma götürdü. Buna göre insan, ürettiği herşeye - yasalara, tanrılara, adalet anlayışına ve tüm toplumsal değerlere- doxa'larını karıştırıyordu. Dolayısıyla insanın ortaya koyduğu "şeyler" güvenilir olamazdı. Bu yüzden yetkinliğine güvenilecek tek şey, doğaydı. Doğanın kanunları böylece herşeyden üstün kılındı. Sofist Antiphon, doğal hukuk ile pozitif hukuk arasındaki karşıtlığa işaret ederek, sadece sanılara dayanan konulmuş (pozitif) hukukun güçsüz olduğunu savundu. Buradan, insanların birbirleriyle doğadan eşit oldukları sonucuna vardı: "Yalnız Yunanlılar kendi aralarında değil, Yunanlılar ile Barbarlar da eşittir". Yine bir başka sofist Thrasymakhos, "ne denli parlak sözlerle anlatılırsa anlatılsın" diyor, "adalet, güçlüye, egemen olana yarayan, güçsüze zararlı olan bir şeydir."

Bütün bunlardan sonra Sophokles'e dönecek olursak Antigone tragedyasında, physei ile thesei'nın açık biçimde Kreon ve Antigone karakterlerinde simgeleştirilmiş olduğunu görürüz. Oyunda, devletin yasalarını kendi koyduğu kurallara indirgeyen Kreon, Polineikes'in gömülmemesi yönünde bir emir verir. Buna karşın Antigone, Tanrısal yasalar dediği doğal hukuku savunarak ölüyü gömmek ister.Tanrısal yasalar -ölümsüzlerin yasaları- doğa kanunlarının ebedi ve ezeli olduğuna bir göndermedir. Antigone'ye göre bu yasalar bir ölümlünün yasalarına göre çok daha üstündürler:

"Kağıda geçmemiştir onlar, dünden bugüne değişen emirler değil(...) Asıl bu yasaları çiğneyemem. Bir ölümlüye boyun eğeyim derken tanrıların karğışına uğramak istemem" [455-459]

Kreon, karşısına kutsal yasalarla çıkan Antigone karşısında bocalar; şehre saldıran bir yurt hainini gömmekle kardeşi Eteokles'i gücendirdiğini söyler. Oysa ki, Kreon bir vatan haini ile yurtseveri hiçbir zaman bir tutmamıştır. Antigone'nin ise buna cevabı hazırdır:

"Ölüm eşit kılar onları, törelerinde ayrım gözetmez" [519]

Bu sözler Sofist Antiphon'u anımsatıyor gibidir. Bir başka ipucu da Haimon ile Kreon arasındaki diyalogtur. Burada Haimon, babasını yumuşatmaya, kararından vazgeçirmeye çalışırken tam bir sofist retoriği ile konuşur. Dışarıdaki halk Antigone'nin tarafındadır. Bu yüzden sağduyulu olmaya çağırır babasını. Mutlak doğrular da değildir Haimon'un savunduğu, fakat Kreon'un sanılarına görece olarak daha iyi bir doğrudur. Tıpkı sofistlerin 'yararcı sanı mukayesi' gibi, Haimon da, görüşlerinin Kreon'unkilere nazaran daha iyi ve daha yararlı olduğunu düşünür. Bu yüzden seçilmesi gereken doxa budur.

Peki bütün bunların üzerine Sophokles'in bir sofist olduğu iddia edilebilir mi? Tabi ki hayır. Çünkü Sophokles soylu bir gelenekten, aristokrat bir aileden geliyordu. Eurüpides'in daha o zamanlar karşı geldiği, kölelere ve kadınlara karşı alışılmış davranışları kabul ediyordu. Bu toplumsal önyargılar Sophokles'i, Aiskylos'dan daha fazla kısıtlamıştı. Sınıfının ayrıcalıklarına karşı çıkmaksızın onaylayan biri olarak, bunları korumak üzere konmuş ahlaki değerleri de kabul etmek zorundaydı. Fakat sınıfının, entellektüel nitelikleri daha az olan öteki üyelerinden ayrıldığı nokta da, bu değerlerin içerdiği çelişkilerin derinden farkında oluşuydu. Oyunlarında çelişik karakterler sunmada bu yüzden ustaydı. Aiskylos'un Sunu Taşıyanlar'ında görmediğimiz Khrysothemis'in Elektra oyununda çıkışı buna işaret eder. Aynı olgu İsmene karakterinde de görülür. Bu çelişkileri ortaya sermek Sophokles için bir arınmaydı yalnızca. Antigone oyunuyla da, Physei ile thesei arasındaki çelişkinin farkında olduğunu söylemiş, böylece de zamanının gündemini zorlayan sofist düşünceyle bir hesaplaşma zemini oluşturmuştur.



İLKÇAĞ - FELSEFE ve TRAGEDYA
I.BÖLÜM: MİTOS’DAN LOGOS’A GEÇİŞ
(<<) II.BÖLÜM: İLK ÇAĞ YUNAN FELSEFESİ
III.BÖLÜM : AİSKYLOS
(=) III.BÖLÜM : SOPHOKLES
(>>) III.BÖLÜM : EURUPİDES

Ara

 

Vesaire

Ç ç Ğ ğ İ ı Ö ö Ş ş Ü ü

»» Türk Harfleri Çevirmeni

»» Bize Ulaşın
»» RSS:Başlıklar

Arşiv

January 2005
Sun
Mon
Tue
Wed
Thu
Fri
Sat
 
 
 
 
 
 
 5 
 6 
 
 
 
 
 
 

Sıcağı sıcağına

https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
https://static.twoday.net/ yilmaz/images/DX07N_4UMAAC zhh.jpg
zehni - 9. Mar, 17:18
von Blogger zu Blogger
Würdest Du mir ein Interview geben? Ich schreibe unter...
ChristopherAG - 5. May, 01:06
Su akıyor ve ben gidiyorum...
Sonra fark ettim ki Su akıyor rüzgar esiyor Yağmur...
zehni - 15. Apr, 13:42
Sana..
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana Mey süzülmüş...
zehni - 15. Apr, 13:32
Görenlere Aşk ola
Asik olan ummana düser vay vay vay Hayvan gelir insan...
zehni - 25. Dec, 16:15
İnek nasıl kaşınır?..
İNEĞİN köydeki Atatürk büstüne sürünmesi ve büstü devirip...
zehni - 26. May, 20:22
Takvimlerden haberin...
GECELER DÜŞMAN Söz - Beste : Adnan Ergil Takvimlerden...
zehni - 26. May, 20:19
DİNİ YİRMİ KURUŞA SATMAYANLAR
Londra'daki caminin yeni imamı şehre gitmek için hep...
zehni - 10. Apr, 12:48
UPANİŞADLAR
İnsanlığın en eski felsefe eserleri. 4000 yıl önce,...
zehni - 17. Mar, 18:20
YEM BORUSU
Görmüyoruz sanmayın içyüzünü işlerin, O doğru duruşların...
zehni - 14. Mar, 13:02

Users Status

You are not logged in.

Durum

Online for 7146 days
Last update: 15. Jul, 02:03

turkey




Get Firefox!
Get Thunderbird!

CiDDi CiDDi
FUCKUELTE HAYVANI
gayriciddi
KOESHEM
OKUMUSH CHOCUK
SHARKI ve SHIIR
ya$ayarak
Profil
Logout
Subscribe Weblog